AVRUPADA İKİ KRALİÇE ‘’HASTA ADAM’’DA BİR PEHLİVAN PADİŞAH
1867 yılında Fransa Kralı III. Napolyon, Paris’te Milletlerarası Sanayi Sergisi düzenlemiş ve bu serginin açılışına Osmanlı İmparatorluğu’nun 32. Padişahı olan Sultan Abdülaziz’i şeref konuğu olarak davet etmişti.. Bu vesile ile Fransa ve Osmanlı arasındaki dostluk kuvvetlenecek, iki devlet arasındaki diplomatik ilişkiler gelişecekti….
Fransa’nın davetinin hemen ardından İngiltere Kraliçesi Victoria da Osmanlı Sultanını İngiltere’ye davet etmişti… Bu gelişmeler üzerine Avrupa’nın diğer ülkeleri de Osmanlı Sultanına özel davette bulunmakta adeta birbirleriyle yarıştılar…..
Bu ısrarlı davetleri kabul eden Osmanlı Sultanının, Avrupa topraklarına ayak basabilmesi için aşması gereken çok önemli bir durum vardı…. Zira, Osmanlı Sultanı aynı zamanda İslam Aleminin de Halifesi idi, dolayısıyla Darül Harp olarak kabul edilen Avrupa topraklarına ayak basamazdı, ancak gaza faaliyeti için gidebilirdi…
Sultanın ayakkabılarının altına özel bir bölme yapılıp, içini İstanbul toprağı ile doldurarak sorunu çözdüler… Böylece Sultan, Darül Harp toprağına basmamış olacaktı....
21 Haziran 1867’de Sultan Abdülaziz yanında Veliaht Murat , Şehzade Abdülhamid, Şehzade İzzettin ve beraberinde 60 kişilik bir heyet ile Dolmabahçe Sarayı önünden Sultaniye yatı ile Avrupa’ya doğru yola çıktı.. Sultaniye yatını üç zırhlı takip ediyordu… Çanakkale Boğazına gelindiğinde Fransa’nın Akdeniz filosu da Osmanlı heyetini karşılayıp, eşlik etmeye başladı…. İtalya sularına gelindiğinde; Osmanlı Heyetini selamlayan İtalyan donanması Corsica’ya kadar onlara refakat etti… Sultan Abdülaziz 29 Haziran 1867 günü Fransız Filosu eşliğinde Toulon limanına çıktı… Burada halkın büyük sevgi gösterisi ile karşılandı.
30 Haziran’da tren ile Paris’e ulaşan Osmanlı Sultanını, Fransa Kralı III. Napolyon, Lyon Garında bizzat karşıladı ve üstü açık bir araba ile Sultanı gezintiye çıkardı… Fransız halkı, asırlardır ismini duydukları ve çok merak ettikleri Osmanlıların, 32. Sultanı Abdülaziz’i görmenin vermiş olduğu heyecan ile ‘’Yaşasın Sultan’’ sözleri eşliğinde, coşkulu alkışlarıyla korteje eşlik ettiler… 10 gün Paris ‘de kalacak olan Osmanlı Sultanı ve heyetine Elize Sarayı tahsis edilmişti..
Dünyada ‘’Hasta Adam ‘’ olarak nitelendirilmeye başlanan Osmanlı’nın Sultanı, Fransa Kraliçesi Eugenie ile tanıştığında, sadece Kraliçeyi değil oradaki herkesi kendine hayran bırakmıştı…. Karşılarında çocukluğundan beri spor yapmış pehlivan yapılı, son derece şık giyimli, Batı ve Doğu musikisine hakim, çok iyi resim yapan, bir Osmanlı Sultanı vardı... Kraliçe Osmanlı Sultanıyla, Fransa seyahati boyunca yakından ilgilenmişti… ( İki yıl sonra Fransa’nın Kraliçesi, Süveyş kanalının açılışı için Mısır’a giderken İstanbul’a uğramış ve burada Sultan Abdülaziz tarafından çok iyi ağırlanmıştı… Kendisine yeni yapılan Beylerbeyi sarayı tahsis edilmiş, rahat edebilmesi için bütün saray eşrafı seferber olmuştu… Nitekim, Kraliçe Eugenie bu ziyaretten son derece memnun olarak ayrılmıştı..)
Osmanlılar, Paris’deki çalışma tarihi temalı bu sanayi sergisine 64 ayrı kategoride katılmışlardı… 52 bin sergileyicinin 5 bini Osmanlılardan oluşuyordu.. Serginin şeref konuğu olan Sultan Abdülaziz, sergilenen her şeyi, bilhassa makineleri (özellikle dikiş makinelerini) dikkatlice inceliyordu… Osmanlı Heyeti , yumruk atıp güç sınanan bir aygıtın önünde durduğunda, aygıtın üzerindeki kafaya ‘’Türk Kafası’’ yazıldığını gördüler… Sultan durumu hiç bozuntuya vermeyip yanındaki yaverine: ‘’Dene bakalım ‘’ dedi. Yaver, bileklerini sıvayıp okkalı bir Osmanlı yumruğu indirince, aygıt parçalanıp dağıldı… Herkesin hayret dolu bakışları arasında yaver: ‘’Hünkarım, buna Türk Kafası diyorlar, ancak bu olsa olsa Avrupa Kafasıdır, zira Türk Kafası bir yumrukta dağılmazdı ‘’diyerek orada bulunan herkesi güldürdü....
Fransa Kralı III. Napolyon, Hariciye Nazırı Fuat paşaya birazda latife yaparak ‘’Girit’i kaça satarsınız’’ dediğinde, Fuat Paşa son derece sakin bir şekilde ‘’Aldığımız fiyata Majesteleri ‘’diye cevap vermişti… Fransız Kral, elbette ki Türklerin Girit’i binlerce şehidin kanı bedeliyle aldıklarını çok iyi biliyordu… III. Napolyon, Fuat Paşaya: ‘’ Osmanlı artık çok güçsüz durumda, donanmanız işe yaramaz vaziyette, ülkenizin bu durumunun farkında mısınız ?’’ dediğinde ise Fuat Paşa yine son derece sakin olarak ‘’Majesteleri yanılıyor, Osmanlı sanılanın aksine çok güçlüdür… Zira, siz dışarıdan biz içeriden 300 yıldır yıkmaya çalışıyoruz ama Osmanlı hala yerinde duruyor.’’ Cevabını vermişti…..
Sultan Abdülaziz, Paris’te Botanik bahçelerini, mesire yerlerini gezmiş, I. Napolyon’un mezarını ziyaret etmiş ve operaya gitmişti… Sultan, Saint –Cyr Harb okulunu ziyaret edip burada incelemelerde bulunmuş ve 11 Temmuz’da Parislilerin kendisine hayran bakışları arasında İngiltere’ye doğru hareket etmişti..
Manş denizine gelindiğinde Sultan ve Heyetine eşlik eden Fransız Filosu yerini İngiliz donanmasına bırakmıştı.. Sultanı, doğu limanında Galler Prensi VII. Edward bu ziyaretten çok memnun bir şekilde karşılamıştı… 12 Temmuz’da tren ile Londra’ya geçen Sultan Abdülaziz, bu topraklarda kendi bestelediği marş ile muhteşem bir törenle karşılanmıştı… Buckingham Sarayında ikamet eden Osmanlı Sultanı, Londra Belediye Başkanının onuruna verdiği davette seyahatinin amacını şöyle açıklamıştı:‘’ Yalnızca kendi tebaam arasında değil, Avrupa’nın diğer ulusları arasında da çağımızın şerefi ve insanlığın gelişmesi demek olan kardeşlik duygusunun tesisi için buradayım .’’
Osmanlı Sultanı, İngiltere’de 11 gün kalmıştı. Seyahati sırasında operada bir oyun izlemiş, Walvic tersanesini, Londra Kalesini , silah müzesini, bankaları, postaneleri gezmiş ve Avam Kamarasının bir toplantısına katılmış, İngiliz Donanmasının tatbikatını izlemiştir. İngiltere Kraliçesi Victoria, Sultan Abdülaziz’e diz bağı nişanı takmış ve kendisine bir tren vagonu hediye etmişti...( Bu vagon Rahmi KOÇ müzesinde bulunmaktadır…)
Kraliçe, Osmanlı Sultanından ve Heyetinden çok etkilenmişti.. Karşılarında Batıyı ve medeniyetini çok iyi bilen, Batının diline, musikisine, resmine hakim Sultan ve veliahtlar bulunuyordu. Kendilerine piyano çalan Veliaht Murat , dinleyen herkesi adeta büyülemişti. İngiltere Kraliçesi Victoria, Veliaht Murat ile yakından ilgilenmiş beş çayı sohbetinde bu genç veliahtın, sanat bilgisine, mükemmel Fransızcasına, nazik tavırlı beyefendi kişiliğine adeta hayran kalmıştı. Kraliçe, prenseslerinden birini Veliaht Murat ile evlendirmeyi çok istemişti. Ancak, Kraliçenin tüm ısrarlarına rağmen, Sultan Abdülaziz bu evliliği münasip görmemiş, şiddetle reddetmişti..
İngiltere ziyaretinden sonra Sultan, demiryolu ile kuzeyden Belçika’nın başkenti Brüksel’e 24 Temmuz’da ulaşmıştır. Burada Kral II. Leopold’un Sultanın onuruna verdiği öğlen yemeğinde Sultan’a hürmeten içki içilmemiştir. Prusya Kralı I. Wilhelm Osmanlı Sultanını ısrarla Berlin’e davet etmişti. Ancak Sultan, programını değiştiremeyeceğini söyleyince, Kral Wilhelm ve Kraliçe 460 km yol katederek Koblenz’de Osmanlı Sultanını ziyaret etmişlerdi.. Burada Prusya ordusu Osmanlı Sultanı, için askeri bir manevra düzenlemişti… Bu durumdan memnun olan Sultan, orduyu çok beğenmiş ve övmüştü…
27 Temmuz’da Viyana’ya geçen Osmanlı Sultanını, burada Avusturya Macaristan İmparatoru Joseph karşılamıştı. Sultan Viyana’da Ambros Şatosunu, Viyana Kalesini, silah müzesini gezmiş, topçu manevralarını izlemiş , bale gösterisine katılmıştı… Osmanlı Sultanı, Viyana’daki heykellerden çok etkilenmişti. (Sultan, İstanbul’a döndüğünde Fransa’dan bir heykeltıraş getirterek at üzerinde kendi heykelini yaptırtıp sarayın bahçesine yerleşmiştir) Viyana’dan Budapeşte’ye geçen Sultanı, Macarlar eski hükümdarlarının torununu, ülkelerinde görmekten çok mutlu olarak, büyük bir sevgi gösterisi ile karşılamışlardı.
Tuna nehrinden yatına binen Sultan, artık Osmanlı topraklarına giriyordu, önce Vidin’e ardından Rusçuk’a ulaşmıştı. Burada kendisini bekleyen Romanya Prensini kabul etmişti... Rusçuk Varna arası yapılan tren raylarını denetleyen Osmanlı Sultanı, Varna’ya kadar tren ile gitmiş, buradan da vapur ile 7 Ağustos’ta İstanbul’a ulaşmıştı.
İstanbul’da toplar ve havai fişekler eşliğinde büyük bir tören ile karşılanan Sultan Abdülaziz, seyahatini şu sözleri ile özetlemişti; ’’Ecdad at sırtında fütuhat gayesi ile giderdi, bizler ise şimdi trenle, vapurla ancak diplomasi ve siyaset için gidebiliyoruz…’’