KARDEŞ DERELER HESÇİLERİ YENECEK
.jpg)
Karadeniz’in lacivert sularında küçük bir taka ile ufka doğru ilerleyin. Sonra dönün geriye. Oradan bakın Karadeniz’in görkemli dağlarına. Boylu boyunca uzanmış yatan birini göreceksiniz aslında. Derin ve huzurlu bir uykuda bir insan. Deniz ortasından baktığınızda belli belirsiz vadileri görürsünüz. İnsan vücudunu saran damarları çağrıştırır size. Tek fark akan kırmızı renkte bir kan değil de köpük köpük suyun olmasıdır.
Hayat verir o upuzun ve görkemli coğrafya. Hayat verir arının bal yaptığı çiçeğe, alabalığa, göğe uzanan çama, boz ayıya, fındığa ve insana.
Mağrur akışından anlarsınız binlerce yıldır bu coğrafyaya can verdiğini. Siz bakmayın “su akar Türk bakar” sözüne. Hiçbir zaman tek bir zerresi bile boşa akmamıştır bu çağlayan suyun.
Şimdi bu sulara kelepçe vurmak istiyorlar. Fatsa, Aybastı, Mesudiye, Şavşat, Ardanuç, Murgul, Borçka, Arhavi, Fındıklı, Çayeli, Güneysu, İkizdere, Of, Maçka, Tonya, Gümüşhane, Giresun, Amasya, Tokat vs.
İki binin üzerende Hidro-Elektrik (HES) Projesi ile hayatı tutsak etmek istiyorlar. Hayatın akışına kendi rotalarını egemen kılmak istiyorlar.
Ne için? Kendilerinin bile açıklamada zorlandığı birazcık enerji için. Burada üretilecek enerji miktarından, bunun değerinden vs bahsetmeyi anlamsız buluyorum.
Hayatla-enerji kıyaslanamaz çünkü.
Yine de yalanları da orta yere dökmek lazım. Saygıyı hak eden bilim insanları ve hukukçular bu gerçekleri size bir kez daha ulaştıracaktır.
Ama Derelerin Kardeşliği bu istatistiki verilerin sonuçları ile ilgilenmiyor. Bizim için asıl olan hayattır. Ve hayatı her koşulda savunmaya devam edeceğiz.
Biz kimiz?
•Ordu’da, Fatsa’da, Demirci ve Düğünlük köyleri, ılıca beldesi Uzundere mahallesi, Kabataş, Aybastı Uzundere, Direkli’de Artvin’de, Rize’de, Senoz’da, Görele’de, Gümüşhane’de yaşayanlarız.
•Kafkas arısı, boz ayı, çam ağaçları, alabalıklarla birlikte hayat kuranlarız.
•Suyun hayat verdiği otlaklardan, o otlaklarda beslenen hayvanlardan, fındık, pirinç ve mısır tarlalarından geçimini sağlayanlarız.
•Suyun hayatın kaynağı olduğunu bilenleriz.
•Ne bir vakfa ne de bir sermaye gurubunu sırtını dayamayanlarız.
•HES’e karşı çıkarken hiçbir enerji lobisi ile ilişkisi olmayanlarız.
•Yereliz. Ama biliriz, tüm bir yerküre içindir kavgamız.
•Her yerel hareket gibi mütevazi ama güçlüdür. Çünkü kökü buralardadır.
•Suyu kelepçeleyip satın almaya kalkanlara karşı verdiğimiz kavgada, düşmanın aslında doyumsuz kapitalizm olduğunu anlayanlarız.
•İsimleri, dilleri farklı olsa da tüm HES’çi şirketlerin amaçlarının aynı olduğunu ve aslında onların tek bir şey olduğunu bilenlerdeniz.
•HES’çilerin kar üzerinden kurduğu işbirliğine karşı, hiçbir çıkar gözetmeden “Derelerin Kardeşliğini” savunanlarız.
•Suyun bu sistemde var olan canlı-cansız her şey için bir hak olduğunu, petrol gibi borulara hapis edilip alınıp-satılan bir mal olmadığını savunanlardanız.
•Adalet arayanlarız. Yasaların uygulanması için çırpınanlarız.
•Eko sistemin bütünlüğüne inanırız. Bu yüzden “Biri de bir bini de bir. Biz hepsine karşıyız” diyenlerdeniz.
•Pazarlık payı yoktur. Neyse odur. Çünkü konuşulan şey hayattır
•‘HES temiz enerji değildir’ diyenlerdeniz.
•İnsanın doğanın efendisi değil, onun bir parçası olduğunu savunuyoruz.
•Derelerin Kardeşliği Platformu sadece bir kolaylaştırıcıdır. Mücadeleyi ve mücadele etmek isteyenlerin hayatını kolaylaştırır. Dayanışmayı örgütler.
Ne istiyoruz?
Biz enerji açığı adı altında sulara sahip olma düşüncesinin gerçek niyet olduğunu artık tüm çıplaklığı ile gördük. HES’lere karşı verilen mücadelede iki gelecek kurgusu var.
Birincisi HES’çi şirketler, onların uluslar arası bağlantılarının kurduğu ve inşa etmeye çalıştığı gelecek.
Burada sular birtakım sermaye guruplarının elinde olacak. Biraz enerji üretecekler, biraz sulamada kullanacaklar, biraz da şişeleyip satacaklar.
HES’ler, kadastro çalışmaları sonrası topraklarında aile tarımı yapan yerel halk bu olanağını kaybedecek. Yerine endüstriyel tarım yapmayı hedefleyen, geniş arazileri bünyesine geçiren dev firmalar alacak.
Suyun ve doğal olarak hayatın rotasını bunlar çizecek.
Yerel halk, yüzdüğü, sevda türkülerini söylediği sulara uzaktan ya da pet şişelerde görebilecek.
Ya bizim düşümüz.
Paranın mutlak egemenliğine karşı doğada üreterek var olma yollarını deneyeceğiz. Sular tüm sahiplik ilişkisini ret ederek akmaya devam edecek. Sağlıklı gıdalar üretmeye devam edeceğiz. Atalarımızın diktiği ceviz ağaçlarını altında dinleneceğiz. Derenin sesine karışan çocuk kahkahalarını dinleyeceğiz. Çocuklarımız ilk kulaçlarını küçük göletlerde atacak. Çeşmelerimizden akan soğuk dağ suları tarlalarımızda hayat olacak.
Üreterek yaşamanın özgürleştirici tadına varacağız.
Bugün tüm ülkede yaşanan HES karşıtı kavganın başarısı bu iki hayalın hangisinin gerçek olacağını da belirleyecek.
İçinde yaşadığımız bu gezegen için, gelecek için bu kavgayı kazanmalıyız.
Ne yapmalı?
Biz yaparak, mücadele ederek öğreniyoruz. Dostlara danışıyoruz. Yeni dostluklar kuruyoruz. Genişliyor büyüyoruz.
Şimdi güçleri ve deneyimleri birleştirerek yeniden daha güçlü çıkma zamanı. Ama ilkelerimizle, ama özümüzü yitirmeden.
Bu iş başarılacaksa yerel halkın vereceği amansız ve ödünsüz mücadele ile başarılacaktır.
HES’çilerin suya sahip olma isteği ne kadar politikse, Derelerin Kardeşliği’nin ‘Su haktır, Satılamaz’ ya da ‘Dereler Özgürdür, Özgür Akacak’ sloganları o kadar politik bir yönelimi ifade eder.
HES’çiler ve işbirlikçilerinin, kamu idarecilerini, sermaye güçlerine yedekleyerek yaptıkları gayri hukuki çalışma ne kadar sertse, bizim verdiğimiz hukukun uygulanma mücadelesi ve bedenimizi orta yere koymamız da o kadar serttir.
Şimdi ulusal ve uluslar arası sermayeye ile onlara destek veren siyasi erge karşı sesimizi yükseltme zamanı. Su havzalarının kimsenin malı olmadığını satamayacaklarını anlayacakları dilde anlatma zamanı. Doğudan-batıya, kuzeyden-güneye kardeş olma zamanı.
Vadiler, su başları bizi çağırıyor. Turistik geziler yapmak için ya da sözün gücünü artırmak için değil, sahici mücadelelerin parçası olmak için
HEYDE şimdi tam zamanı.