GÖSTERİ SANATLARI ATÖLYESİ NE YAPMAK İSTİYOR?
Size şu kadarını söyleyeyim ki; kültür-sanat faaliyetleri olmayan şehir ölü şehirdir.
Dahası tiyatrosu, müzik korosu, halk oyunları, resimi vs. olmayan bir şehir ruhsuz şehirdir.
Buna sporu da katabiliriz.
Bu çalışmaları şehir yaşamından çekip aldığınızda geriye sadece binalar, taş yığınları ve soğuk betonlar kalır.
Bu da insan fıtratından uzaktır.
Sırf bu yüzden Fatsa’da yapılan bütün etkinlikler, en üst düzeyde yankı bulmalı ve azami derecede ilgi görmelidir.
En azından kendi ruh sağlığımız ve zihinsel dinginliğimiz için…
Biz, bu yaklaşımı sergiledikçe yapılan çalışmaların kalitesi ve düzeyi de kuşkusuz artacaktır.
Ne demiş eskiler; “Marifet, iltifata tabidir.”
Fatsa Belediyesi Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren GSA’nın (Gösteri Sanatları Atölyesi) çalışmaları işte bu bakış açısı ve bilinciyle takip edilmelidir.
Geçtiğimiz Pazar akşamı küçük salonda yaptıkları “Doğaçlama Tiyatro veya Tiyatro Sporu” için ekipteki bütün arkadaşlarımı kutluyorum.
“Mesaiden Sahneye” adını verdikleri gösterilerinin ilkini bayan kuaförlerine sergilediler.
Oyun bittiğinde hem seyircinin, hem de oyuncuların büyük bir neşeyle salondan ayrıldıklarını gördüm.
Seyircilerden biri olarak, ben de salondan mutlu ayrıldığımı söyleyebilirim.
Eğlenceli ve keyifliydi çünki…
Bu arada söz konusu Doğaçlama Tiyatro, Fatsa’daki bütün esnaf ve meslek gruplarına ayrı ayrı sergilenecek…
O yüzden eğlence ve kahkalarla geçen bu gösteriyi kaçırmış sayılmazsınız.
Tam yeri gelmişken gençlere ve tiyatroya sıcak yaklaşım sergileyen ve onların ihtiyaç duyduğu gereken alt yapıyı sağlayan Fatsa Belediye Başkanı Sn. İbrahim
Etem Kibar ve yönetimini kutluyorum.
Takdir edilesi bu duruşuyla Fatsa’nın sosyal yaşamına hareketlilik getireceğine ve değer katacağına inanıyorum.
Gösteri Sanatları Atölyesi’nin yapısından ve özelliklerinden de söz edelim.
Tiyatro adına yapılacak her ne varsa hep beraber yapılıyor.
Ama asla kişilerin belli amaçlarla tek başına bu yapıyı sahiplenmesine imkân ve ihtimal tanınmıyor.
Bir başka anlamda “tekelleşmeye” izin verilmiyor.
İşte bu; tam da tiyatronun doğasına uygun bir sistem…
Zaten öyle olmalıydı, öyle de oluyor.
Oyunun ardından ekiple oturup konuşma fırsatı buldum.
Sahneden sonra bile heyecanları taptazeydi.
O muhteşem enerjiyle önümüzdeki süreçte neler apabileceklerini elbet az buçuk kestirebiliyorum.
Sohbet sırasında gelecekteki projelerinden de söz ettiler.
Yeri ve zamanı geldiğinde edindiğim bilgileri sizinle paylaşacağım.
Şimdilik şu kadarını söyleyebilirim ki; hepsi de heyecan verici…
Uzun yıllar aynı sahneyi paylaştığım ekipteki arkadaşlarımı büyük bir gururla size takdim ediyorum:
Esra Çakmak Karataş, Mert Aktaş (Minik), Ercan Karataş, Tuğba Çakmak, Recep Ali Ön, Tamer Özyurt, Ömer Faruk Şatıroğlu, Aslıhan Güvemli…
Tiyatro sporunda “alkış kaçınılmaz, kahkaha garanti” türünden bir durum var.
Bunun en önemli nedeni hiperaktif bir oyun olması…
Çünki oyun boyunca seyirci de olayların içinde…
Seyircinin düşünce ve görüşüne göre oyunun şekillendiğini görmek mümkün…
Bazen de salondaki her hangi biri kendini sahnede bulabiliyor.
Bu sayede hiç ummadığınız bir anda çok şaşıracağınız ve gülmekten kendinizi alamayacağınız bir espri veya komik bir mizansen ortaya çıkabiliyor.
Ben; “Bu kahkaha tufanını kaçırmayın” derim…
HOŞÇA KALIN.