YOKSULLUK KADER MİDİR?
Şu yoksulluk olmasa insanoğlu ne güzel yaşar giderdi.
Asgari ihtiyaçlarını karşılayan bir insan daha ne ister?!
Ya da karşılanan…
Öyle olmuyor ama…
Yaradanın bahşettiği dünya nimetlerini paylaşamadı insan…
Hırs vardı… Gözü dönmüşlük vardı…
Duyarsızlık vardı… Kendinden gayrısını düşünmemek vardı…
Öylesine insanlık dışı bir hastalıktı ki bu…
Âdemoğlu yakasını kurtaramadı bu hastalıktan…
Dünyanın halini uzun uzun anlatmaya gerek var mı?
Yine de kısaca geçelim.
Yüzyıllardır Afrika’da açlık ve yoksulluk kol geziyor.
Özellikle Ortadoğu coğrafyasında hanedanlıklar, emirlikler ve onların bir avuç çevresi varlık içinde yüzerken, güya yönettikleri halklar, çaresizlik ve perişanlıkla boğuşuyor.
Bazı ülkelerde savaşlar çıkıyor. Çıkarılıyor.
Sırf o toprakların kaynaklarını sömürebilmek için…
Çaresiz bırakılan o insanlar, göçe zorlanıyor.
Nereye gidiyorlar dersiniz?
Genellikle kendilerini sömüren ülkelere tabi…
Zira sömürmeden duramayan bu ülkelerde, arzulanan yaşam standardı en üst seviyede…
Daha kötüsü kendilerini aç bırakan ülkelere gittiklerinde de insan muamelesi görmüyorlar.
Kısacası insanlık hiç de iyi bir sınav vermiyor.
İnsan, insanın boğazını sıkıyor.
İnsan, insanın hayatını kâbusa çeviriyor.
Bizim ülkemizde durum nasıl peki?
Tüm siyasi yaklaşım ve analizlerden bağımsız olarak söylemek gerekir ki…
Bizde de kaynakların eşit bölüşüldüğünü söylemek mümkün değil...
Zenginimizle fakirimiz arasındaki devasa uçurumu tahmin edersiniz.
Elbette insanlar zengin olsun.
Ama büyük bir bölüm niye yoksul kalsın?
Tam bu noktada olması gereken, zenginin fakiri düşünmesi değil midir?
Zengin, fakiri düşünmek zorunda mı?
Bildiğim kadarıyla yasal bir mecburiyet yok.
Ama…
Dini öğretilerimiz, geleneksel yapımız, sosyal devlet sistemi ve evrensel insan hakları anlayışı bunu zorunlu kılıyor.
Hepsinden daha önemli bir mecburiyet var ki; o da vicdandır.
Vicdanı bir toprak gibi işleyip, canlı tutamadıktan sonra hiçbir değerler sisteminin işe yaramayacağı aşikârdır.
Acaba bir türlü vaz geçemediğimiz hız, haz ve konfor düşkünlüğümüz bize vicdanımızı unutturdu mu?
Hani diyorum ki…
Dini ölçülere göre mükellefiyeti oluşmuş her bir Müslüman, zekâtını-sadakasını hakkıyla verse…
Her bir ticaret erbabı, yurttaşlık bilinciyle “vergi kaçırmak-vergiden kaçınmak” saçmalığına aldırmadan kuruşuna kadar vergisini ödese…
Ve ayrıca sosyal devlet de, eldeki kaynağı düzenli ve adil olarak değerlendirse…
Bu üç maddenin gereklerini harfiyen yerine getirsek, bu ülkede fakir ya da ihtiyaç sahibi kalır mı?
Bütün bunları yeterince yapmadığımız için, bu durumda olduğumuz o kadar açık ki…
Neyse ki…
Geleneksel ve toplumsal yapımızın güzelliği ve özelliği olan yardımlaşma kültürümüz halen devam ediyor.
Belki de bu sayede ayakta duruyoruz.
İnsanımızın bu güzel ve takdir edilesi yapısında hiçbir sıkıntı yok.
Nerde peki sıkıntı?
Galiba yardıma muhtaç duruma düşürülmesinde…
O yüzden “Yoksulluk kaderdir” diyemeyiz. HOŞÇA KALIN
Bayramınız mübarek olsun.