İÇİNDE İNSAN OLMAYAN SİSTEM NE İŞE YARAR?
İnsanoğlu kaybetti mi?
Elbette kaybetti.
Ne zaman kaybetti peki?
Nasıl birbirinin gözünü oymaya başladı?
Neden sadece hazzına ve konforuna öncelik vermeyi düşündü?
Yanıtları çok basit oysa…
Önceliklerini unuttuğu gün kaybetti.
Hasetlenmeye ve kendini diğerinden üstün görmeye başladığı gün, birbirinin gözünü oymaya başladı.
Sadece hazzına ve konforuna öncelik verme ihtirasından ve şımarıklığından kurtulamadı çünkü…
Ve kolayına geldiği için seçti bu yolu…
Daha önemlisi ve daha hayati olanı da; insan, insanı unuttu.
Şaşalı ve görkemli sistemler kurduk.
Anlatmakla bitiremedik.
Yeri geldi; “Benim sistemim, senin sistemini döver” bile dedik…
İnsan içindi bütün sistemler… Ve hatta yatırımlar…
Ama içinde insan yoktu.
Ne garip…!?
İnsan için kurulan sistemlere, insanı dâhil etmeyi beceremedik.
Bundan daha büyük ve berbat bir çelişki olabilir mi?
İşte; insanoğlu bunu da başardı (!)
Bir yaşam biçimini dikte ettiğini, dayattığını, zorladığını anlayamadı.
Sorun da buydu zaten…
Bir avuç insanın üst düzey standardını öncelerken, yığınlar ve kalabalıklar işin içinde olamadı.
“Biz” yerine “ben” vardı çünkü…
İlişkiler vardı… “Adamının adamı” vardı… “Bizden olan” vardı… Ve hatta “Bize yakın olan” vardı…
“Onun cenazesi” yok sayıldı mesela…
Ama “Bizim cenaze” çok önemliydi.
Acıları bile paylaşamadıktan sonra, hangi sistem yaraya merhem olabilirdi ki?
Paylaşmak…
İçinde bu kavramın iklim bulamadığı hangi sistemin geleceği olabilirdi ki?
Paylaşılmayan onca şeyin içinde, bir sistemin inşası ve ömrü nasıl mümkün olabilir?
Düşünceleri bile paylaşamadı insanoğlu…
Tıpkı kaynakları paylaşamadığı gibi…
Acıları zaten paylaşamadı.
Koca koca binaların yapıldığı, son teknolojinin kullanıldığı, haz ve konforun doruklarda yaşandığı bir hayat mıydı kurulan sistem?
Ayrıca bu hayatı yaşayan kimlerdi?
Bilemiyorum.
Bildiğim şudur: Kurulan böyle bir dünyanın içinde “insan” yok.
Görece olarak var tabi…
Ama kendisi için kurulan sistemin içinde “insan” mutsuz…
Ne içinde olan, ne de dışında olan mutlu olamadı.
Olamazdı…
Çünkü bir grup insan, mutluluğunu başka mutsuzluklar üzerine inşa etmeye çalıştı.
Bazı şehirler vardır. Göz kamaştırır, büyüler, hayranlık uyandırır.
Ama gerilim verir, sinir bozucudur.
Çünkü ruhsuzdur.
O “mukavvadan farksız” yapıların içinde insan, boşluktadır ve yalnızdır.
Zira insan, unutulmuştur.
İnsanı unutan ya da ihmal eden de yine bir başka insandır.
Bu tezatlarla hangi sistemi kurarsan kur, toplum düzeyinde başarılı olmak hayaldir.
Avuntularla, beklentilerle yaşanan bir hayat, hayat değildir çünkü…
HOŞÇA KALIN