GERGİN SİYASET İKLİMİNDE DEMOKRASİ YEŞERİR Mİ?
Biz zannediyoruz ki; sandığa gidip oyumuzu verdiğimizde iş bitiyor.
Biz zannediyoruz ki; görev ve sorumluluk verdiklerimiz, kolay kolay hataya düşmezler ve bizimle ilgili herşeyi düşünüp gereğini yaparlar.
Niyeyse; seçilenlerin aramızdan çıktığını, yanlış yapabileceğini pek hesaba katmıyoruz.
Öte yandan birçoğumuz sandığa gittiğimiz için, ülkede “demokrasi” olduğunu zannediyoruz.
Oysa; seçim kanunu, siyasi partiler kanunu ya da seçim barajında düzenleme yapılması gerektiğini pek akla getirmiyoruz.
Sana bana sorulmadan listeye konan milletvekili adayını ve yerel seçimde tepeden atanan isimleri “oylarımızla seçtiğimizi” düşünüyoruz.
Oysa sempati duyduğumuz partiye oy verdiğimizde, istemesek de belirlenen isimleri seçmenin “demokrasi” olduğu yanılgısına düşüyoruz.
Biz zannediyoruz ki; devasa binalar yapınca eğitim, sağlık gibi alanlarda çok büyük ilerlemeler kaydediyoruz.
Fakat dünya çapında yapılan standart ve kalite araştırmalarında sonlarda olmanın muazzam hayalkırıklığını yaşıyoruz.
Sağlıkta önemli ilerlemeler kaydedilirken; buna rağmen özellikle kanser, şeker ve kalp hastalıklarındaki artışın bizi ne hale getirdiğini adeta görmezden geliyoruz.
Zırt-pırt değiştirdiğimiz bakanlara ve onların yaptıkları yaz-boza rağmen, eğitimde ezberci bir sistemden kendimizi kurtaramıyoruz.
İki lafı bir araya getiremeyen sözde üniversite gençliği yetiştiriyoruz.
Dünya sıralamasında o hiç beğenmediğimiz, yukarıdan baktığımız bazı Afrika ülkelerinin bile gerisinde kalıyoruz.
Şu demokrasi konusuna yeniden dönelim...
En çok şehit verdiğimiz varoşlarda sıradan bir vatandaşın sesi-soluğu en tepedekilerden yankı bulmuyorsa, demokrasiden ve çoğulculuktan söz edemezsiniz.
Fırat’ın kıyısındaki kurdun, koyunu yemesinden bile sorumlu bir felsefeye sahip bu millet için, yaşanan çelişkileri açıklamak çok zor...
Öte yandan aydınına, akademisyenine, sanatçısına, yazarına-çizerine, gazetecisine, bürokratına, siyasetçisine, üniversite gençliğine ve düşünürüne değer vermeyen bir anlayışla ne demokrasiyi yaşatabilir, ne de “muasır medeniyet” seviyesine ulaşabilirsiniz.
Yakın tarihimiz; özellikle bu kesime yönelik gerçekleştirilen idamlar, suikastlar, hapis ve işkencelerle doludur.
Çoğu fail-i meçhul bu olaylar, bu güne kadar ne yargıda, ne de millet vicdanında olumlu bir karşılık bulmamıştır.
Bir ülkeyi refah dolu aydınlık yarınlara taşıyacak bir kitlenin “kesip doğranmasıyla” uzun ve meşakkatli mesafelerin katedilmesi mümkün değildir.
Bindiği dalı kesmek işte budur.
Oysa bu değerlerden yoksun anlayışların, çetrefilli yolları aşıp düzlüğe çıkması neredeyse hayaldir.
Düzlüğe çıkmamızı zorlaştıran ve engelleyen bir diğer husus, siyasilerimizin gerginlikten beslenme anlayışlarıdır.
Eminim; siyaset yapmanın çok daha farklı yolları da vardır.
Ama sırf sahip olduğu tabanı diri ve güçlü tutma adına yürütülen siyaset ve maksadını aşan açıklamalar, bu millete hiç bir yarar sağlamıyor.
Bunu görelim artık...
Biri bana söylesin lütfen! Gergin siyaset anlayışının; sokaktaki vatandaşı birbirine düşürmekten ve provoke etmekten başka ne yararı var?
İyiliğe, hoşgörüye ve medeni yaklaşıma ne oldu?
Gözünü topraklarımıza dikmiş emperyal akbabaların yol açtığı gerginlik yetmiyormuş gibi, bir de içerde yarattığımız lüzumsuz gerginliği neyle ve nasıl izah edeceğiz?
Biri bana desin ki; “Bunun Türkiye’ye faydası şudur.”
Yok öyle birşey...
Her ne olduysa; demokrasinin türlü farklılıklara rağmen, bir arada yaşama becerisi olduğunu unuttuğumuz gün oldu.
HOŞÇAKALIN