ŞİMDİKİ ZAMAN
Bir hikaye varmış. Çok eski zamanlarda yaşayan bir adam, yükünün fazlalığından şikayet eder ve hep çok yorgun olduğunu söylermiş. Bu adamın sırtında taşıdığı bir taş, kucağında bir odun parçası ve yine elinde taşıdığı ağır taşlar varmış. Fakat adamcağız bu taşları ve odunları neden taşıdığını bilmezmiş, sadece taşırmış. Günlerden bir gün bir bilgeye gitmiş ve çok yorgun ve mutsuz olduğunu, ne yapması gerektiğini sormuş. Bilge de sırtındaki taşı atmasını söylemiş. Adam bunun üzerine taşı atmış. Üzerinde büyük bir rahatlık ve mutluluk hissetmiş. Fakat bir süre sonra diğer taşlar ve kucağındaki odun ona yine yük olmaya başlamış. Bu sefer de başka bir bilgeye gitmiş ve çok mutsuz, yorgun ve huzursuz olduğunu söylemiş. Bilge de kucağındaki büyük odun parçasını atmasını söylemiş adama. Adam bu kez de büyük bir ferahlık hissetmiş, yoluna devam etmiş. Fakat bir süre sonra diğer taşlar da ona aynı yükü hissettirmeye başlamış. Attığı her taş ve odun parçası onda bir ferahlık, mutluluk uyandırsa da, bu bir süreliğine oluyor, sonra yine aynı sıkıntıyı yaşamaya başlıyormuş. Nedenini de anlayamıyormuş. Gittiği son bilge de ondan taşıdığı bütün taşları atmasını söyleyince, adam gerçek bir huzura ve mutluluğa ulaşmış. Yıllardır neden taşıdığını bilmediği, üstelik ona hiç faydası olmayan taşları; sırtında, omzunda, kucağında taşımaktan, hayatının tüm mutluluğuna engel olduğunu ve bir türlü aradığı huzuru bulamadığını sonunda anlamış. Ve o taşlardan kurtulduğunda, gerçek manada hayatı yaşamaya ve hissetmeye başlamış. Artık çözümü olan gerçek sorunları olmuş. Hayatı görmeye ve anlamaya başlamış.
Kıssadan hisse; bizlerin de üzerimizde taşıdığımız, gerçek olmayan ve neden taşıdığımızı bilmediğimiz ne çok taş varmış aslında. Ne çok ağırlık. Geçmiş yaşantımızın izleri, birikmiş işlerimiz ve gün geçtikçe ağırlaşan, sorun olmayıp da sorun sandıklarımız.
Ne zaman bir yakınımızın hastalık haberini alsak, elimiz ayağımız tutuşur, ne yapacağımızı bilemeyiz. Ya da kendimiz rahatsızlansak, ne yapacağımızı bilemez, çaresiz hissederiz kendimizi. Herşey anlamsız gelmeye başlar, tüm takıntılarımız ve kafamıza taktıklarımız. İşte yaşadığımız şimdiki günler de o yüklerin ne kadar anlamsız olduğunu gösterdi bize.
Basitçe yaşadığımız her anın ne denli değerli olduğunu. İçinden geldiği gibi davranmanın…
‘ İnsan, içinden geldiği gibi, kaybolmalı bazen, bir şehrin arka sokaklarında. Eski evlere, Arnavut kaldırımlarına dalıp gitmeli gözleri. Kapı önünde oynayan çocuklara, şeker ikram edip, bir parça da kendi ağzını tatlandırmalı. Sanki bir zaman tüneline girmiş gibi, o sokaklarda yaşadığını ve gökdelenlerin hiç olmadığını hayal etmeli. İnsanların birbirine her sabah selam verdiği, geceleri ev gezmelerine gittiği zamanlarda yaşadığını düşlemeli.
Ansızın, bir eski çarşıya dalmalı bazen. Antikacı dükkanlarının, el yapımı takıların satıldığı, içinde çay- kahve kokularının yayıldığı bir çarşıya. Her dükkanın önünde, biraz oyalanmalı, bir şey almak için değil, sırf sohbet etmek için satıcılarla. İşler nasıl? Hayat nasıl diye sormak için. Bazen espriler yapıp, birlikte gülebilmeli kendinin tuhaf hallerine. Bir takıyı dikkatle incelemeli, nasıl yapıldığını anlattırmalı uzun uzun. Ya da, hiç ihtiyacı olmayan bir nesneyi almak için, pazarlık etmeli. Sonra bir çay ocağına oturup, demli bir çay istemeli. İçerken demli çayını, koşturup giden kalabalığı izlemeli, kendi öylesine hayatın rehaveti içindeyken.
İnsan, içinden geldiği gibi gitmeli bazen, alıp bir bilet herhangi bir otobüsten, düşmeli yollara. Yol lokantalarında mola vermeli, yemek üstüne bir sıcak çay içmeli. Amaçsızca, hediyelik eşya satan dükkanları gezmeli, hani saatlerin, cam eşyaların, oyuncakların ve lokumların bolca bulunduğu, yol üstü terminallerinin, hediyelik eşya reyonlarını. Bir de, yeni çıkan kitaplara bakmalı, birkaç satır okuyarak. Hatta kız- erkek isimleri kitabını incelemeli, büyük bir ciddiyetle. Sonra, bir dahaki molaya kadar, yolları izlemeli gece boyu, kulağında güzel melodilerle. Gece yollardan geçerken, ışıkları yanan evleri seyretmeli ve o evlerde oturanlar hakkında fikir yürütmeli. Bir de, yol boyu bizi takip eden, yıldızlara ve aya göz kırpmalı arada bir.’
İnsan içinden geldiği gibi yaşamanın değerini anlıyor işte tam da şimdilerde. Yeniden içim,zden geldiğimiz gibi yaşayacağımız günlere umutla…