SIRADA HANGİ CEREN VAR?
Son yıllarda ibret ve dehşetle takip ettiğimiz “kadına şiddet” olayları nihayet burnumuzun dibine kadar geldi.
İstikbal vaadeden gencecik bir kızın hayatı, “ne idüğü belirsiz” biri tarafından bıçak darbeleriyle söndürüldü.
Çarşamba gününden bu yana talihsiz Ceren Özdemir’in katledilmesini kanımız donarak izledik.
Eminim bütün ülke bu habere empati yaparak baktı...
Kimimiz onu kızımız yerine koyduk...
Kimimiz kardeş, kimimiz sevgili, kimimiz torun, kimimiz arkadaş yerine koyduk onu...
Her ne kadar ateş düştüğü yeri yaksa da, yok yere öldürülen 20 yaşındaki genç kızın acısını yüreklerimizin ta derinlerinde hissettik...
Ve akıl erdiremedik bu işe...
Bir insanın, Ordu’nun merkezinde sorgusuz-sualsiz nasıl öldürüldüğü sorusuna hiç birimiz cevap bulamadık...
Sorgusunda suçunu itiraf eden “insan müsveddesi”, cinayeti neden işlediğini henüz söylememişti.
Söylese bile hangi sebep vardır ki; bir cinayeti masum kılabilsin?
Bir insan, tanımadığı birini neden öldürür?
Bir insan, tanınmadığı biri tarafından nasıl öldürülür?
Bu sorulara verilecek hangi “cevap” Ceren’in ailesine teselli olabilir?
Hangi “cevap”, kamu vicdanını teskin edebilir?
Tüm bu sorulara rağmen yine de kafalardaki soruların ardı arkası kesilmiyor.
Genç bir kızın hayatına hiç acımadan son veren biri, acaba hangi sorunu çözdüğünü düşündü?
Ceren mezara, kendisi de hapse gittiğine göre neyi çözmüş olabilir ki?
Yıllar önce bir çocuk cinayetiyle hapse düşen, sonra firar eden biri nasıl olur da elini kolunu sallayarak cadde ve sokaklarda cirit atabilir?
Sayısız suçlardan aranan birinin hakkı özgür olmak mıdır?
Ayrıca bu “paçavra”, hapisten firar etmenin neredeyse imkansız olduğu ülkemizde, acaba hangi ihmallerin ve göz yummaların sonucu kendini dışarda buldu?
Kolluk güçlerimizin canla başla çalıştığını bildiğimiz halde, bu soruları sormak zorundayız.
Zira korku içindeyiz ve muazzam bir endişeyle yaşamak zorundayız.
Nasıl bir psiko-sosyal bir yapıya doğru yol aldığımızı bilmeye mecburuz.
Aramızda yaşayan ama nerdeyse “beyin ölümü” gerçekleşmiş fosilleri ayıklamakla mükellefiz.
Ehliyeti olmayanı trafiğe çıkarmayan bir devlet, toplumda ve toplumla yaşamaya ehil olmayanlara anlamsızca hoşgörü gösteremez.
Anayasanın insana verdiği en temel haklardan biri olan “yaşama” hakkını yok sayamaz.
Cerenler, bir “sapık” yüzünden gençliğinden, ideallerinden, sevenlerinden ve sevdiklerinden koparılamaz.
Nereye gidiyoruz Allah aşkına?
Bundan böyle cadde ve sokaklarda arkamıza, etrafımıza bakarak mı yaşayacağız?
Her an bir saldırıya uğrama ihtimali, kuşkusu ve paranoyasıyla nereye kadar gideceğiz?
Şu dakikalarda bile kimbilir hangi potansiyel caninin, cinayet planları yapmakta olduğunu düşünmek bile yeterince dehşet verici değil midir?
Velhasıl tehlike büyük...
Elbette giden geri gelmeyecek...
Ama başka Cerenlerin, başka canların anlamsızca yok olmasını önlemek adına ne yapmalıyız?
Cevabı mutlaka bulunması gereken asıl soru işte budur.
Sorunumuz ne?
Ruhsal mı, toplumsal mı, ekonomik mi ya da kültürel mi?
Artık bir yerden başlamak zorundayız.
Aksi halde çok daha başka acılar yaşayacağız.
HOŞÇAKALIN