Görüntülenen Sayı: 2496
2799 | Yayım Tarihi: 14 Haziran 2019 Cuma
  • Ana Sayfa
  • Haberler
  •  Spor 
  • Köşe Yazarları
  • Bunları Biliyor musunuz?
  • Vefatlar
  • Güneşlik
  • Dost Siteler
  • Künye
  • İletişim
  • Son Sayı
Ana Sayfa » Köşe Yazıları » FATSA VE ALTIN MADENİ

FATSA VE ALTIN MADENİ

Av. Nur Hilal GÜNDÜZ

Av. Nur Hilal GÜNDÜZ

nurhilalgunduz@gunesgazetesi.net
Facebook'ta Paylaş

   Altıntepe Madenciliğin altın işleme alanını genişletmesi isteğiyle yeniden gündeme gelen Altın Madeni konusunda bu hafta köşemi  ‘Ezgi Güneytepe’nin yazdığı yazıya ayırmak ve sizlerle paylaşmak istiyorum.
 “Ülkemizin Menfaatini Düşünmeyen Çevreciler“
       2001 yılında Cumhuriyet döneminde resmi olarak ilk özel/yabancı sermayeli altın üretimi İzmir Bergama Ovacık altın madeninde başlamış (6) ve bununla birlikte ülkemizde memleketine, toprağına, doğasına, havasına ve suyuna sahip çıkan “çevreciler” kamuoyuna adını duyurmuştur. Türkiye´nin her bölgesinde bu yıldan itibaren doğa tahribatına karşı daha yoğun bir şekilde sivil inisiyatifler büyüyerek hayat alanlarını korumak için tepki göstermişlerdir. Bölgesel olarak farklı ölçülerde yerel insanlar tarafından desteklenen bu inisiyatifler, yeri geldiğinde bir vatan haini olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Ülkenin kalkınmasını istemeyen, sadece muhalif olmak için karşı olduğu iddia edilen hatta ajan ünvanı verilen “çevreciler“ gerçekten ne istiyorlar? Ülke menfaati denilince ilk akla gelen, ülkenin maddi olarak büyümesi anlamına gelen “kalkınma” gerçekten bu yatırımlarla sağlanabilir mi ?
    Yer altı kaynakları zengin ve yüksek oranlarda olan ülkelerin hepsi birer süper güç olur mu/oldular mı? Bunun için dünya genelinde bu tür yatırımlara bir göz atarak bu sorularımıza yanıt bulmaya çalışalım;Altın kolay işlenebilirliği, dayanıklılığı, rengi ve simgesel özellikleriyle tarih boyunca en kıymetli metallerden sayılmıştır. 2006 sonu itibarı ile tarih boyunca çıkarılan altının 158,000 ton olduğu tahmin edilmektedir . Bugüne kadar yeryüzünden çıkarılan bütün altının yarıdan fazlası hükümetlerin ve merkez bankalarının elindedir . 2016 yılının Dünya altın üretimi verilerine baktığımızda
      Çin 463,7 ton, Avustralya 287.3 ton, Rusya 274.4 ton, ABD 225.7 ton, Peru 166. Ton İle yerlerini almaktadır. İlk 20' ye giremeyen Türkiye; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının verilerine göre 2016 yılında 23,96 ton altın üretmiştir (3). Aynı yıl Dünya´ da toplam 3255.4 ton üretilen altının %1´inden az ülkemiz payıdır. Beklenilen aksine 2013 yılından 2017 yılına kadar altın üretiminde 10,89 ton düşüş yaşanmıştır.
      Burada altın rezervi kavramına değinmek gerekir, kısaca anlatmak gerekirse; Merkez Bankaları uluslararası kabul görmüş paraları karşılığı altın bulundurur. Sonuçta para bir kağıt parçasıdır paranın gerçek değer ise basılı banknota karşılık gelen altındır. Bu rezervler bir çeşit ekonomik sıkıntı halinde kullanılmak üzere biriktirilmiş tasarruf olarak da görülebilir. “Yani burada temel tartışma altını kimin/ nerede çıkardığı değil kimin sahip olabildiğidir.”
      Dünyanın altın rezervleri dağılımına bir göz atarsak; World Gold Council Temmuz 2018 verilerinden alınan verilere göre ülkelerin sahip olduklara altın rezervleri ABD 8133.5 ton, Almanya 3371 ton, Uluslararasi Para Fonu (IMF) 2814 ton, Italya 2551.8 ton, Fransa 2436 ton, Türkiye´nin altın rezervleri ise 238.3 tondur.
    Bazı vatandaşlarımızın düşüncesi bir ülkede ne kadar çok altın üretilip çıkarılırsa o kadar çok zenginlik olur ve kalkınırız şeklindedir, fakat altın üretilen ülkelerde ters orantılı asimetrik bir durum gözlemlenir. Neredeyse hiç altın üretimi olmayan Almanya, altın rezervi bakımından Dünya´ da 2. sırasını korumaktadır. Peru altın üretiminde 5. sırada olmasına rağmen altın rezervlerİ sıralamasında ilk 20 ülke arasına bile girmemektedir. Buradan su sonucu çıkarmak pek zor olmaz. Üretilen altın üretilen ülkelere kalmamakta. Altın çıkarıldıktan sonra ona sahip olanındır.  Türkiyede 1985 yılında maden kanunda yapılan değişiklikler ile birlikte yabancı şirketlerin arama ve işletme ruhsatı almasına izin verilmiştir . Özel işletmeler tarafından üretim yapılan altın madenleri devlete vergi ve devlet payı vermekte. Peki maddi olarak altın madenlerinin halka ne gibi katkısı olabilir?
      Ordu ili Fatsa ilçesi Bahçeler Köyü Mevkii mevkiindeki Altıntepe Madencilik tarafından işletilen siyanürlü altın madenciliği ÇED raporunda yazılan rakamlara göre 5 yıl sonunda 9,2 milyon USD devlete geliri aktarılacağı öngörülüyor. İlgili havza da sadece 25.000 ton yıllık fındık üretimi ile elde edilen katma değer 5 yılda 500 milyon USD . Dünyada fındık üretiminin %70´ ini elinde tutan bir ülke neden fındığın ve diğer tarım ürünlerinin geleceğini bir altın madenini böylesi bir gelir için tehlikeye atar?
     Sosyolojik açıdan bakıldığında altın madenlerinde çoğunlukla evin genç erkeklerin çalıştığı görülür. Oysa tarım ve özelinde fındık yaşlı, kadın, genç vs. ayırt etmeden herkes için gelir kaynağıdır. Altın gibi kimyasal süreçlerle üretimi yapılan yeraltı kaynakları işletmeleri ise bir kaç kişinin zengin olduğu (politikacılar ve sermaye sahipleri) ile birkaç on kişinin (Fatsa örneğinde 125 kişi) ağır hastalık riski ile “emekli” bile olamayacakları işçiler veya işgücü olduğu ve geri kalanı içinse talan edilmiş, doğal zenginliklerin ( temiz sular, verimli topraklar ve doğa ) kaldığı Güney Afrika, Peru, Ekvator örneklerini verebiliriz. Dünya'nın en büyük altın işletmelerinden birinin bulunduğu Güney Afrika'da altın madenin yakınında bulunan bölgeler artık zehirli şehirler olarak geçiyor. Çok uzun yıllara dayanan bu sömürü geriye o bölgeye zenginlik değil sadece binlerce ağır akciğer hastalıklı (özellikle silikoz) maden işçileri bırakmıştır. 2018 yılında Güney Afrika´ da maden şirketleri işçi sendikalarına akciğer rahatsızlıkları ve ağır metal kaynaklı zehirlenmelere bağlı olarak yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalmıştır.  
   Çevresinde yer alan tüm canlı türleri için tehdit olan uzun vadede kaçınılmaz olarak zarar veren ve sadece birkaç kişi veya zümrenin refahı için talan edilen vatana sahip çıkan yerel halka ve çevrecilere vatan haini diyebilmek bu zümre için oldukça kolaydır. Çünkü paraları olduğu sürece bu zümrenin satın alabileceği bir “vatan” daima bulunur. Onların vatanı paralarına para katabileceği fırsatlardır. Oysa o bölgede yaşayan insanların satın alabileceği başka bir vatanları asla olmayacaktır. Çoğunlukla o topraklar atalarından kalmış ve çocuklarının emanetçisidirler.
    Peki ne demeliyiz? Son 10 yılda ülkemizde kişi başı 4000 lt olan temiz su kaynaklarının 1250 lt ye düştüğünü, gelecek on yılların savaşlarının petrol değil temiz su kaynakları için olacağını kestirmek zor değil. Üretilen besin kaynakları artık insanlığı doyuracak mı bilmiyoruz. Gelecek; temiz su ve kirlenmemiş topraklarda yapılan güvenli tarım ürünlerinde. Kimyasallarla kirlenmiş toprakların veriminden ve karnı aç olan bir toplumun zenginliğinden bahsedilemez.
    "Köylü ve Çevreciler” o bir avuç zümre için ne tür ithamlarla anılırsa anılsınlar; esas olanın her düşünceden vatandaşı, toprağını, suyunu ve geleceğini korumak için bir araya getirdiğini ve gerçek VATANSEVER´lerin bizzat kendileri olduğunun hakkını vermek, boynumuzun borcudur.’’

 

Yalnızca aboneler yorum yazabilir.

Abone Bilgileri

Abone girişi yapınız
Abone Kodu:
Parola:
Şifrenizi almak için tıklayın

  • Hava Durumu
  • Arşiv


Kaynak: Meteoroloji Genel Müdürlüğü






 Güneş Gazetesi © 2005-2025 Her hakkı saklıdır.