İstanbul Seçimi, Beka mı Zeka mı
"Hayatın büyük emelleri için cesaret, küçükleri için sabra sahip olunuz. Ve günlük işlerinizi zahmet çekerek tamamladığınızda, sükunet içinde uykuya dalınız, çünkü sizi gözetleyen Allah daima uyanıktır" demiş, Vigtor Hugo ve ne güzel de söylemiş. Belki de bu günlerde en çok aradığımız şey sükunet...
Yaşadığımız çevre, ülke ve hatta dünya giderek azgın bir canavara dönüşmüş durumda. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamakla beraber, ne yaptığını bilen az sayıda insan var etrafımızda. Savaşlar ,çekişmeler, çatışmalar, terör, ekonomik terör, darbeler, suikastler, çeteler vs ne hale geldik böyle bir anda bence kimse de anlamadı. Cinsel suçlar, uyuşturucu, gasp, dolandırıcılık arttı ve hiç kimse nasıl oldu bunlar diyemiyor. Çünkü herkes suçlu, kafasını kuma gömmüş yaşıyor. Aslında sadece nefes alıyor da farkında değil, yaşamak denir mi buna hiç...
Sosyal medyada saatler geçiren ve insanların nerelerde yemek yediğini araştıran insanımız, beynini ve ufkunu geliştirmek için günde 5 dk bile ayıramıyor. Sorsanız hiç kimsenin vakti yok. Herkes bir başkasını takip etmekle veya kendisini olduğundan mutlu ve zengin göstermekle o kadar meşgul ki, gerçek kendisiyle hiç muhatap olmuyor. Sadece gösteriş ve palavra peşindeyiz. Bu yüzden dizilerde bize pompalanan karakterleri çok seviyoruz. Hiçbir dizide toplum tarafından sevilen bir şoför, bahçıvan olmuyor. Hep ağır abilere ya da konakta yaşayan asi zengin çocuğuna hayran kalıyoruz. Annesi başkasıyla evlenmiş, babası da bir başkasıyla evli ve aynı zamanda bir iki de dostu olması bizi ilgilendirmiyor. Güzel bir araba, jöleli saçlar ,sorunsuz gözüken hayat bizi kendisine hayran bırakıveriyor. Düşünme ve beyni çalıştırma kısmı yukarıda anlattığım gibi gereksiz bir olgu olarak yerinde duruyor...
Sonra ne mi oluyor, ülkenin en yüksek seçim kurulu geliyor aynı zarftaki 3 pusuladan ikisini geçerli kabul edip birini yok sayıyor ve koskoca İstanbul seçimini iptal edebiliyor. Ve biz bu durumu bırakın hukuken tartışmayı, Erdoğan nefreti veya İmamoğlu sempatisi üzerinden ve oldukça magazinsel tartışıyoruz. Çünkü toplumun zeka seviyesi buna müsait. Hiç kimse bu ülkede anayasa ihlal edilirse veya hukuk yok edilirse ne yapacağını bilmiyor. Toplum tepkisiz ve cahil. Beka değil, zeka sorunu var diye söyleniyordu ya, gerçekten doğruymuş...
"Tam bilmiyoruz ama mutlaka bir şeyler oldu "diyebilen bir Genel Başkan Yardımcısının dedikleri bakın doğru çıktı. YSK bile sebebini bilmiyor ama kesin bir şey olmuştur diye aynı zarftaki bir oyu geçersiz saydı. Hukuk can çekişiyordu ya, artık tamamen bitkisel hayatta diyebiliriz. Rezillik diz boyu deniliyordu ya, artık gırtlağa dayandı denilebilir. Bu ülkenin iyi eğitimli, ahlaklı, vatanını seven ve çağdaş bir nesli olmadıkça, daha çok buna benzer olaylarla karşılaşabiliriz ve bu şekilde de yok olmaya mahkumuz. Biz zaten gün yüzü görmedik atalarımız gibi ama Allah çoluk çocuğumuzu korusun ne diyelim. İşimiz duaya kaldı şu mübarek ayda. Kalın sağlıcakla...