AHMET DOĞRUCA’YLA TARIMI KONUŞTUK
Son zamanlarda kendisiyle güzel bir röportaj yapmak istemiştim.
Gel gör ki; hayatın rutin akışı içinde buna her zaman fırsat olmuyor.
O zamanki adıyla Fatsa İlçe Tarım Müdürlüğü yaptığı sırada, bir Canik Tv çalışanı olarak kendisiyle sık sık hem sohbet eder, hem de röportajlar yapardık.
Sonra bilindiği gibi emekliye ayrıldı.
Uzun bir aradan sonra Ahmet Doğruca’yla görüşme fırsatı buldum.
Fırsat dediysem; öyle randevulu filan değil...
Ayak üstü cinsinden...
Elbette konumuz tarımdı, hayvancılıktı...
Konuyu, 18. Yüzyılda yaşanan sanayi devriminden başlattı.
Sömürgeci Batı, ilkel şartlarda pamuk eken Afrika yerlilerine bir teklifte bulunuyor.
“Biz sizden pamuk alacağız. Şu ana kadar kaça verdiyseniz, biz, iki birim fazlasını vereceğiz.”
Afrikalı, doğal olarak bu teklifi memnuniyetle karşılıyor.
Yıllarca bu ticaret sürüp gidiyor.
Ve bir müddet sonra Batılı, pamuk almayı durduruyor.
Sonuç vahim...
Çünkü uzun süre sadece pamuk eken Afrikalının toprakları bir anda verimsizleşiyor.
Doğruca, buradan yola çıkarak merceği Türkiye’ye çeviriyor.
Tarım ülkesi olarak otu bile dışarıdan ithal ettiğimize dikkat çekiyor.
Haliyle soruyor; “Yirmili otuzlu yaşlarda olan hangi erkek, fasulye dikmeyi biliyor? Ya da aynı yaşlardaki hangi kadın, inekten süt sağmayı biliyor?”
Bu gidişata göre tarım için en elverişli imkanlara sahip ülkemizde, tıpkı Afrika örneğinde olduğu gibi topraklarımızın verimsizleşmesi kaçınılmaz...
Tarımdan ve hayvancılıktan hızla uzaklaşan, aksine sadece tüketime zorlanan bir toplum haline geldik.
Devam ediyor kritik tespitlerine...
Hemen her ülkenin kendine özgü sığır türü vardır.
Bu gün ülkemize özgü bir sığır türü kalmadı.
Ama öte yandan ülkemize ait bir otomobil üretmenin peşindeyiz.
En iddialı olmamız gereken hayvancılıkta bile kendimize ait bir sığır türümüz yokken, ülkeye ait bir otomobil üretmeye çalışmak, işe yanlış yerden başlamaktır.
Bir anlamda abesle iştigaldir.
Türkiye; sığırını kaybetti, tohumunu kaybetti.
Tarım yapacak neslini ve toprağını kaybetti.
Daha doğrusu tarımını kaybetti.
Bu arada Ahmet Doğruca bir başka tehlikeye işaret ediyor.
Gelmiş geçmiş hükümetlerin uyguladığı teşvikler, tartışılabilir.
Zira iyi niyetle hazırlanmış olsa bile tarıma pek de katkı sağladığı söylenemez.
Demek ki; bir yerlerde yanlış yapılıyor.
Öte yandan bazı insanların, bu teşvikleri suistimal ettiklerini herkes biliyor.
Kanunları hazırlayanlar da, uygulamanın başında olanlar da durumun farkında...
İşte bunları söylüyor Ahmet Doğruca...
Eğitimindeki tüm birikimiyle... Tecrübesindeki tüm kararlılığıyla...
Ve elbette kişisel gözlemleriyle...
Çok şeyler konuştuk aslında...
Hepsini buraya yazamayacağım için, şimdilik bu kadarıyla yetinmek zorundayız.
Hayati değerdeki bu paylaşımları için kendisine teşekkür ediyorum.
Tarımda neden bu durumda olduğumuza ilişkin daha fazla kafa yormalıyız.
Bir Konya ovası ölçülerinde olan Hollanda kadar neden olamıyoruz?
Onlar gibi milyarlarca dolarlık ihracat yapmak mümkünken, neden yerimizde sayıyoruz?
Ülkenin en fazla tarım ürünü olan fındığı bile yüzümüze gözümüze bulaştırmadık mı?
Şu soruyu sormanın zamanı gelmedi mi artık?
Gerçekten sömürülüyor muyuz?
HOŞÇAKALIN