SALONU TERKETTİREN TOPLANTI
Başkan Anlayan’ın “ustalık” dönemini anlattığı toplantı pazartesi günü yapıldı.
Toplantıya; muhalefet parti başkanları, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, muhtarlar ve basın mensupları katıldı.
Ayrıca; milletvekili, Fatsa Kaymakamı ve OBB’den bazı bürokratlar da iştirak etti.
Toplantıda; soru, öneri ve düşünceler de dile gelecekti. Belki de bu yüzden katılım oranı yüksek oldu.
Safir Otel’de akşam saat 19.00’da başlayan yemekli(!) toplantı, 123.00’ü geçerken son buldu.
Daha doğrusu o saatlerde son bulmuş...
Zira ben, saat 10’u geçerken toplantıdan ayrıldım.
Aslında ayrılmak için özel bir nedenim de yoktu.
Yazının sonlarına doğru bunun sebebini bulacaksınız.
Saat 19.00’u geçerken toplantı başladı ve Sn. Hüseyin Anlayan, mikrofonu ve sinevizyonun kumandasını eline aldı.
Konuşmasını kısa tutup bir an önce soru kısmına geçeceğini söylese de 49 başlıkta hazırladığı sunumu, aradan geçen bir buçuk saate yakın bir zamanda ancak bitebildi.
Ayrıca programın sonunda yemek faslına(!) geçileceğini ifade etti.
Tam o anda bir gazeteci büyüğüm kulağıma eğilip; “Ben böyle olacağını biliyordum. O yüzden yemeğimi yeyip de geldim.” dedi. (İzin almadığım için adını açıklayamıyorum.)
Sonunda Başkanın konuşması bittiğinde soru-cevap kısmına geçildi.
Ya da ben; her soru ve eleştiriye tek tek cevap verileceği hayaline kapıldım.
Sen misin hayal eden?!
Sn Anlayan; soruların tamamını alacağını ve en sonunda toparlayarak cevaplayacağını belirtti.
Soranların hepsi için söyleyemem ama biz gerçekten soru sormayı bilmiyoruz.
Eveleyip geveleyerek, dakikalarca süren soru mu olur?
Özellikle bazılarının kendini göstermek için “yırtındığını” hesaba katarsanız, ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Nefis sorular ve eleştiriler de oldu tabi... İyi ki de oldu.
Bu arada salonu terk edenler olmaya başladı.
Sn. Başkan bir kaç kez; “Arkadaşlar gitmeyin. Programın sonunda yemek ikramımız var.” demek zorunda kaldı.
Böylece başladı bir telaş...
Soru soranlar, kısa tutmaları için sık sık uyarıldı.
Tam burada şu notu düşmek zorundayım: Kitle olarak gazetecilerden başka herkes soru sordu ve düşüncesini aktardı.
“Güzide basın mensuplarıyız” ya... Herhalde o bakımdan...
Soru faslı bittiğinde salondakilerin enerjisi de bitmişti.
Başkanın tüm sorulara yanıt vermesine imkan ve ihtimal yoktu.
Belli-başlı konularda soruları cevaplarken, geriye kalanları not aldığını ve değerlendireceğini söyledi.(!)
Yaklaşık yarım saat süren cevap kısmı bittiğinde saat 10’u geçiyordu.
Ak Parti Ordu Milletvekili Sn Metin Gündoğdu kürsüye davet edildi ve ben salondan ayrıldım.
Bunu milletvekilimize bir tepki olarak yapmadım elbette...
Toplantının yapılış biçimineydi benim tavrım...
Kaldı ki; program bitmeden salonu terk eden tek kişi ben değildim.
Velhasıl; hiç kimseye yaramayan ve akışı, anlamsızca sıkıştırılan bir programa şahitlik ettim. Salondaki herkes gibi...
Böyle bir program hangi aklın eseriydi; bilemem.
Ama bildiğim şey; bu program, bu haliyle ne faaliyet ve projelerini anlatan Sn Hüseyin Anlayan’a yaradı, ne de “yalap-şalap” soru sormak zorunda bırakılan katılımcılara...
Ey toplantıyı organize edenler! Bu toplantı, size göre hangi bakımdan yararlı oldu? Fatsa, bundan ne kazandı?
Bunca insanın zamanının çalınmasına ve hiç hak etmedikleri halde bunaltılmasına değdi mi?
Ya da Sn. Anlayan, bu toplantı biçimine nasıl ikna oldu?
İşte size “kötü niyetli” bir soru daha; bütün bunlar soru ve eleştirileri “gargaraya” getirmek için miydi?
Cevaplamasanız da olur.
Hoşça kalın