KİM BUNLAR? FATSA’DA Kİ, HAMSİ ŞOFÖRLERİNİN ANISINA...
Canavar Fikri, Etiket Mustafa, Breze Seyfettin, Bekçi’nin Kamil, Bekçi’nin Mehmet, Lello Hasan, Kara yılan Nurettin, Dalaksız Selahattin, Gaz Kesmez Hüseyin, Kara Hasan, Enver Ant, Köfte Mevlüt, Üzerim Yekta, Daddili Şevket, Pire Mevlüt, Küflü Osman, Hulus Dayı, Çulsuz Nevzat, Seyit Ali, Kamaburun Nurettin, Tek Hasan, Milyoner Mehmet, Çerkezdağlı Zeki, Çerkezdağlı Azmi, Kubalı Ahmet, Buz Kıran İhsan ve hatırlayamadığım diğerleri...
Bu isimler size neyi hatırlatıyor? Muhtemelen hiçbir şey hatırlatmaz. Bunların hepsi Nev-i şahsına münhasır Fatsalı hamsi kamyonlarının şoförleridir. 1970 yılları, sırtı aylarca yatak yüzü görmemiş emekçileridir. Ortak özellikleri, buzlu yollarda çok uzun saatler kamyon kullanırlardı. Yukarıdaki isimlerin pek çoğu bu uğraşılar sonunda buz üzerinde telef olmuşlardır. İşi bırakmayıp, devam edenlerin de ömürleri pek uzun olmamıştır. Yani 80 yaşını bulan olmamıştır.
1970li yılların en güçlü kamyonları DOÇ marka kamyonlardı. Bugünkü kamyonların kapasitesinin, hızının yanında çok ilkel kalırlardı. Bu arabalara kışın en şiddetli zamanlarında Fatsa Limanı’ndan hamsi yüklenirdi. İşçiler, kamyonların kasasına hamsi kasalarını istiflerken arabaların motorları rolantide çalışır vaziyete getirilir. Motor yola çıkıldığı anda sıcak olsun diye... Kamyon yüklenir, branda sarılır, ipler bağlanır. Kamyon sert bir anbele (Motor gürültüsü) bir kalkar, bir korna, bir zurna toz duman homurdanarak limandan karayoluna fırlarlar.
Tabi yalnız bir kamyon değil yarım saat, bir saat arayla beşi, altısı birden kimi İstanbul’a Azapkapı Balık haline kimi Ankara’da Ulus’ta ki balık haline... Buralara ilk inen şoförler beşer kasa hamsi parasını bahşiş alırlar.
Yollar dedik, sanırsın ki, şimdiki gibi üç gidiş üç geliş dabıl yol!! Ne gezer bir gidiş bir geliş daracık yol. Kamyonlar, bin iki yüz kilometrelik Ankara üzeri İstanbul’a büyük bir bölümünü o kış şartlarında buz üzerinde 18 saat giderler. Hem de yarış halinde... Motorların hepsi aynı güçtedir, yüklerinin ağırlığı da aynıdır. Tüm maharet şoförlerin dayanıklılığı üzerine kurulmuştur.
DOÇ’ların şoför mahalli üzerinde beş tane küçük lambaları vardı. Gece giderken o lambalar yanıp, sönerdi. Karşı istikametten gelen otobüsler, kamyonlar karşıdan gelenlerin hamsi arabası olduğunu anlarlardı. Onlar, buz tutmuş yollarda hedefe varmak için alıcı kuşlar gibi uçarlardı.
Uçma uçarsın da önüne bir şey çıkarsa seni kim durduracak? Şimdiki gibi geliştirilmiş fren sistemleri mi var? O soğukta giderken mazot dondurmayacaksın. Mazot deposuna ya antifriz ilave edersin ya da aküden bir lamba çıkarır deponun içinde yanık vaziyette depoyu sıcak tutmaya çalışırsın. Radyatörü rampa aşağı inerken dondurmayacaksın. radyatörün önünde perde vardır. Şoför mahallinden onu çekip bırakıp radyatörün ısısını ayarlı tutacaksın.
Şimdi ne böyle kamyonlar var ne de adının önünde namı olan şoförler. Onların pek çoğu gittiler. Duydum ki, Buz Kıran İhsan da gitmiş. 24 saatte 20 saat uyumadan o ilkel kamyonları kullanan Buz Kıran İhsan mola yerinden kalktıktan yarım saat sonra normal seyir halindeyken direksiyonda uyumuş, son teknoloji otobüsü dümdüz yolda yatırmış, inanamadım. Bana göre onun yorgun bedenini ruhu direksiyonda terk etti. Allah rahmet eylesin. Onun ölümü geçmişteki çalışma şartlarını, çektikleri çileleri bana hatırlattı. Onların anısına yazdım.