ÖZGECAN
Nasıl umut oldun herkese ÖZGECAN;
dövülen, ezilen, işkence gören yüzlerce kadın, senden sonra daha bir güçlendi, daha bir sesini duyurmaya başladı. Herkese dur deme gücü verdin, Özgecan. Bedenime dokunma, benim benliğimden, varoluşumdan, yokoluşumdan sen sorumlu değilsin, deme gücü verdin tüm ezilen kadınlara...
Oysa bunu okuyarak, çalışarak yapmak istiyordun. İnsanlara düşüncelerinle, yaptıklarınla dokunmak istiyordun. Daha iyi bir insan olabilmeleri için, insanlara yardım eli uzatabilmek istiyordun. Ansızın geliveren ölüm, daha iyi bir insan olabilmeyi hiç becerememiş, daha doğrusu insan olmayı başaramamış birinin elinden geldi. Hayat ne gariptir ki, yaşarken yapmak istediklerini, ölümünden sonra yapmayı başardın Özgecan. Herkes daha bir kendine geldi, acılarını haykırdı, öfkesini dile getirdi. Artık suskunluğa mahal yok dedi herkes.
Her gün en az bir kadın öldürülürken suskun kalan bizler, sanıklara mahkemelerde düzgün giyindi diye iyi hal indirimi veren bizler, artık susamaz olduk sayende. Onca ölümü unutan bizler, seni unutmamaya ve unutturmamaya and içtik. Seninle birlikte şiddete uğramış ve öldürülmüş binlerce kadın, yeniden dirildi gözlerimizin önünde. Hepsi bir bir hesap sormaya başladı. Sözün bittiği, eylemin başladığı yere geldik, varlığın ve yokluğun bir oluverdi. Şiddetin içinde yoğrulmuş günlerimiz, uyanışı yaşamaya başladı.
Tam da bugünlerde bir gazeteci, kartopu bir dükkanın camına geldiği için öldürüldü. Tam da bugünlerde Meclisteki milletvekillerimiz birbirlerine saldırıp, yaraladı. Şiddet yaşamımızın en hain parçası oluverdi. Fakat artık susmanın ve umudunu kaybetmenin zamanı değil. Görüyoruz ki, bizleri yönetenler şiddet söylemlerinin ve eylemlerinin içinde bu denli yer alırken, bizlerin susması ve onların bu söylemlerinin etkisinde kalma zamanı değil. Zaman çözüm üretme ve birlikte yeni bir söylem oluşturma zamanı.
Ülkeyi yönetenlerin çıkardıkları yasalarla şiddeti daha çok teşvik etmesini, özgürlükleri koruma paketi adı altında, özgürlükleri sınırlamasını, olağanüstü hal uygulamaları getirmesini önleme zamanı.
En acılı zamanlarda, ülkenin en üst düzey yöneticilerinin, kadına şiddeti eleştirirken bile, kadınları feminist kadınlar, başka kadınlar diye ayırıp, feministlerin kendisine tepki gösterdiğini söyleyerek "Ben kadın Allah'ın bir emanetidir diyorum feministler kalkıyor kadınlar emanet değildir ‘Ya sizin bizim medeniyetimizle, dinimizle alakanız yok ki" deyiveriyor.
Her yıl kadına şiddete dikkat çekmek için 14 şubatta yapılan ‘kadınlar şiddete karşı dans ediyor’ etkinliğine katılan bir milletvekili kadına ‘ dans etme, dua oku’ diye karşı çıkabiliyor bizim yöneticilerimiz. Halen kadını karşısına alan, halen kadına ayar vermeye çalışan, halen kadınları ayrıştıran bir söylemin peşinde gidiyorlar ne yazık ki..
Öyleyse, bu söylemlere değil, kendi aklımıza, kendi vicdanımıza göre yaşamımızı şekillendirme zamanı geldi artık. Bizler birilerinin ne emaneti, ne çiçeği, ne böceği olmak istemiyoruz. Bizler her alanda eşit, özgür ve demokratik bireyler olmak istiyoruz. Şiddeti, kabalığı, zulmü, eziyeti, yaşam lugatımızdan çıkarıp, insanca yaşamanın adımını atmak istiyoruz. Bizler el ele, gönül gönüle, birlikte zor günde, iyi günde, mücadelede ve sevinçte birlik içinde olmak istiyoruz. Yeri geldiğinde acımızı, yeri geldiğinde sevincimizi dans ederek, ağlayarak, gülerek, istediğimiz gibi ifade etmek istiyoruz. Ne bedenimize, ne sevgimize, ne aklımıza ne de fikrimize kimselerin karışmasını istemiyoruz. Kadın olmak ve insan olmakla gurur duyuyoruz ÖZGECAN senin gibi....