KASETLER VE DİZİLER
Ülke olarak karışık ve fazlasıyla şantajlı, montajlı günlerden geçiyoruz. Bir tarafta sürekli açıklanan ses kayıtları, bir tarafta yasaklamalar derken, hepimiz 30 Mart’ı bekler bir durumda buluyoruz kendimizi. Sanki 30 Mart’ta sihirli bir değnek gelecek te, yaşanan tüm karışıklıkları bir çırpıda yok edecek.
30 Mart demokrasi için ve ülkemiz için vicdanımızn sesini dinleyeceğimiz, hakedeni seçeceğimiz bir gün olacak olmasına da, öyle herşeyin bir günde düzeleceği bir tarih olmayacak elbette. Asıl önemli olan bundan sonra göstereceğimiz demokratik katılım, sağduyu ve kendimize yakışır bir yönetim biçimini tercih edeceğimiz bir yaşam biçimini benimsememizdir. Sesimizin daha gür çıkacağı, haksızlıklara boyun eğmediğimiz, fakat karmaşaya ve şiddete asla göz yummayacağımız bir demokrasi anlayışını seçmemizdir önemli olan. Ülkeyi kim yönetirse yönetsin; halkına karşı şeffaf olan, daima hesap veren ve hatta bunu zorlamalarla değil, isteyerek yapan yöneticiler seçmemizdir.
Son günlerde ülkemiz adeta dizi setine döndü. Çok mu dizi izlediğimizden midir bilinmez, sürekli bir Dallas entrikaları içinde kaldık. Kötü adam Ceyar, iyi adam Babi misali, sürekli birilerinin kuyusunu kazanlar, paraları deste deste çalanlar, rüşvetler, talanlar arasında dönüp duran heyecanlı bir dizi izliyoruz her gün. Şimdi bir de araya Suelin ve Pami de ekleme çabaları var ki hiç sormayın. Öyle ya, dizide esas olan var da esas kız da olmazsa reytingler gitgide düşecek. Aşk meşk olmayan filmin, dizinin reytingi düşmeye mahkum. Halk biraz sıkıldı, araya dozunda bir romantizm, gizli aşk, hafif erotik ögeler sıkıştırırsak, daha iyi izlenir dizimiz. Üstelik her gün yeni bir kaset bulmazsak rahat edemiyoruz artık, bağımlısı olduk kasetlerin. Bu arada televizyonculara biraz üzülüyorum. O kadar dizi çekiyorlar, izlenme oranları düşecek, bu kadar masraf yapıyorlar. Nasıl yarışacaklar canlı canlı çekilen belgesel gibi dizilerle.
Şaka bir yana, daha neyin kasetini bekliyoruz bilmiyorum. Yeterince ortada değil mi herşey. Üstelik kasete ne gerek var. Meydanlarda söylenen sözler, ülkenin içinde bulunduğu durum, gelinen sevgisiz ve nefret dolu ortam yeterli değil mi gerçekleri görmek için.
Kamu ihalelerinin nasıl yapıldığı, insanların nasıl borç harç batağına saplandığı, ihracatın gitgide düştüğü, doğal kaynakların heba edildiği, haraç mezat satıldığı, insanlar arası uçurumun gitgide derinleştiği, adalete güvenin azaldığı, ülkeyi yönetenlern zenginleşip, yönetilenlerin fakirleştiği, şiddetin ve şiddet dolu söylemlerin arttığı, ahlaki değerlerin azaldığı bir dönemde hangi kaset daha neyi gösterecek bize.
Liderlerin, yöneticilerin özel hayatları bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren, dürüst, şeffaf ve demokratik bir yönetici olmasıdır. Malının mülkünün hesabını vermesi, kimseyi kayırmadan, herkese eşit mesafede durmasıdır. Etrafındaki insanların da aynı dürüstlükte ve düzlemde yaşamasıdır. Şayet bunlar yoksa, söylenen hiçbir söz, atılan hiçbir adım yerini bulmayacaktır. Güven yoksa seçilene, seçen huzurlu olmayacktır.
30 Mart’ta herşey bir anda güllük gülistanlık olmasa da, yine de bizi rahatsız edenleri, hayatımızı kaosa çevirenleri seçmeyip; bize aydınlık ve güzel günler getirenleri seçeceğimiz gün olmalıdır.