YAŞ 44
44 yaş bir mahalli gazete için değil, devletten büyük destekler alan gazeteler için bile küçümsenecek bir yaş değil. Ayrıca biz de Allah’tan 50. yaş günü yazısını yazmayı bize nasip etmesi için niyazda bulunmuştuk. Yazı yazmakta zorlansam bile Allah’ın beni o yaşlara ulaştırması dileğindeyim. Vefalı okurlarımızın gazetemize devamlı destek vereceklerine inanıyorum. Bu günlere ulaşmanın mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz. Vefakar okuyucularımızın ve Fatsalı hemşerilerimizin sevgi ve sabırlarına dağlar kadar teşekkür ediyorum.
Gazeteniz Güneş ailesi her fikri temsil eden yazılarıyla, her konuda Fatsalı hemşerilerimizi temsil etmektedirler. Bundan kuşku duymuyoruz. Bu duygu bizi mutlu ediyor. Fatsa Güneş Gazetesi kuruluşundan bu güne komşu ilçelerle de kardeşlik havasını sürdürdü. Kuruluşumuzdaki ölçüyü hiç aşmadık. Rahmetli Hacı Hikmet Altuntaş ağabey hangi çizgiden gidiyorsa oğlu Ferudun Bey de kıl kadar sapmadan aynı çizgiden gitmektedir. Kendisine dağlar kadar teşekkür ediyorum. Gazetenin kuruluş günlerini de biliyorum. Oğul Ferudun Bey aynı çizgiden hiç sapmadan gitmektedir. Allah’ın cc. inayeti ile aynı çizgiden gideceğine de inancımız tamdır. Okurlarımızın da bundan kıl kadar şüpheleri yoktur. Bu güven bize huzur vermektedir.
Bu gazetenin yazı kadrosunda her fikir temsil ediliyor. Fatsamızın tümünü temsil ettiğimize inanıyoruz. Bizleri bu günlere ulaştıran Allah’a da tekrar tekrar şükürler ediyoruz. Geçmiş zamanda “ Fatsa Hakikat “ adı altında bir gazete çıkartmıştım. Mesleğin zorluklarını da biliyorum. Zaman olur ki, alem için nara ( ateşe) yanarsınız. Burada da tatlı bir duygu var. Kendinizden başka insanlar için üzerinize risk alıyorsunuz. Bunun da insanı mutlu edecek tarafları var. Biz, gazeteciliği bir cümle ile ifade etmeye çalışırsak, beldesini kendisine tercih etmek diye ifade edebiliriz. Burada bir hatıramı da ifade etmek istiyorum.
Fatsa Hakikat Gazetesi’ni yeni çıkarmaya başlamıştım. Belki iki veya üçüncü sayıyı çıkartıyordum. Baş makaleden başka arka sayfada bir de “ Neşter “ diye bir yazı yazıyordum. neşter diye ürkütücü bir klişe de var. Halk Eğitim Merkezi yeni yapılıyor. Temel kiriş demirleri bağlanmış, insan boyuna yaklaşan kiriş demirleri yoldan geçerken de görülüyor. O devirde kaliteli çakıl yapımı şöyleydi. İş makinesinin suda karıştırarak yıkadığı ırmak malzemesi kamyonun kasasına koyularak eleğin üzerinden dökülüyor. İki tarafa dökülen kalın malzeme çakıldan ayrılıyor ve elekten kamyonun kasasına akan malzeme yıkanmış ve elenmiş oluyor. Fatsa’daki eski beton binalar bu çakılla yapıldılar. Genelde bu binalar yıkılarak yerlerine kırma çakılla yapılan mikserli betonlar kullanılıyor. Ancak bizim talihsiz Halk eğitim Merkezi’ne böyle çakılda kullanılmıyor. Yollara dolgu için dökülen staplize malzemesi yıkanmadan eleniyor ve inşaat mahalline getiriliyor. Ben bu malzemenin burada kullanılacağını görünce, mühendis Baha Topaloğlu’nu yoldan geçerken durdurdum. Malzemeyi gösterdim. “Bu stabilize yollarda kullanılan stabilize malzemesi ” dedi. Bizim itirazımızla: Bayındırlık Müdürlüğü, gazetedeki “ Çamurlu Çakıl” yazısını dikkate almadı ve çakıl kullanıldı. Bayındırlık Müdürlüğü sonra bize bir yazı gönderdi. Bizim yazımızın üzerine çakılın kaynağına gidilmiş ve “inşaatlarda kullanılabilir olduğu görüldü” diye yazı gönderdi. Bu yazıyı alınca işin ilerisine gitmediğime pişmanım. Mahkeme marifetiyle betondan bir parça alınıp tahlil yaptırılabiliyormuş. Biz bunu öğrendiğimizde aradan çok zaman geçmişti. şimdi Halk Eğitim Merkezi’nin önünden her geçtiğimde bu olayı hatırlarım ve içime bir üzüntü girer. O çamurlu çakılı düşündükçe işin ilerisine gitmediğim için kendimi de suçlarım. o zamanın rakamlarıyla müteahhitin bu işten kazancını hesap etmiştim ve iki yüz lira kadar olabileceği kanaatine varmıştım. Bu olayın üzüntüsünü daima hatırlayıp üzülür, dururum. Arz etmek istediğim şu: Alem için nara yanmak. Bu üzüntüyü devamlı yaşıyorsunuz ve yaşayacağıma da inanıyorum. Bu mesleğin zorluğu bu ve bunun benzeri işler...