10 ARALIK İNSAN HAKLARI GÜNÜ
10 ARALIK İnsan Hakları gününü kutladık, geçtiğimiz Çarşamba günü. Bu güne ait sevindirici gelişme, sayın Mustafa Balbay’ın Anayasa mahkemesi kararına müteakip, yargılandığı Mahkeme tarafından tahliyesine karar verilmesi ve serbest bırakılmasıydı. 5 yıla yakın bir tutukluluktan sonra Mustafa Balbay özgürlüğüne kavuştu. Yeniden ailesiyle, sevdikleriyle kucaklaştı ve hayatına dışarıda devam etmeye başladı. Anayasa Mahkemesi ayrıca 5.000 TL tazminat hükmetti Balbay’ın lehine. Tutuklu kaldığı her bir yıl için 1.000 TL.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11. maddesi der ki ‘ Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
9. ve 10. madde ise şöyle der ‘Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Şu anda bu ülkede, suçluluğu sabit olmadan, neyle suçlandığını bile tam olarak bilmeden tutuklu yargılanan onca insan varken ve bu insanların tutuklulukları neredeyse 4-5 yılı bulmuşken, bizlerin bu beyannameyi uyguluyor olduğumuzu söylemek mümkün mü?
Özel yetkili mahkemelerle yargılama yapıyorken ve bu mahkemelerde özel yargılama esasları uygulanırken, burada yargılananların, tamamen tarafsız bir mahkemede yargılandığını söyleyebilir miyiz?
Düşüncenin suç olmaktan çıkarıldığı bir çağda, düşünce ve düşündüklerini yazmanın suç sayıldığı ve sırf bu sebeple aylarca, yıllarca tutuklu kalınan bir ülkede insan gönül rahatlığıyla yaşayabilir mi?
10 Aralık günü böyle sevindirici bir gelişme yaşanırken, bir yandan da, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına ilişkin iddianamesini tamamladı. İddianamede 7'si yabancı uyruklu 255 kişi şüpheli olarak yer aldı. Gezi Parkı İddianamesi'nde savcılık, şüphelilerin 'toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet etmenin' yanısıra 'ibadethaneyi kirletmek suretiyle zarar veme' ve 'özel kıyafetleri usulsüz kullanma' suçlarını da işlediğini iddia ediyor.
İnsan hakları evrensel beyannamesi; Madde 20 .1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe katılma özgürlüğü vardır. Diyor, fakat insanlar, protesto gösterisi yaptığı için, demokratik haklarını kullandıkları için suçlamalarla karşı karşıya kalıyor.İnsanlar bu ülkede demokratik hakları olan, açıklama yapma, karşı çıkma haklarını kullandıklarında, orantısız şekilde biber gazlarıyla, tazyikli sularla karşılaşıyor; kimileri gözünü kaybediyor, kimileri hayatını kabediyor. Onları koruması gerekenlerin ise bu olayları normal ve olması gerekenmiş gibi göstermesi neticesinde, büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Ne bir özür, ne bir geri adım, İnsan Haklarının olmazsa olmaz birinci kuralı, yaşam hakkı korunamıyor bu ülkede. Kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının verildiği 5 Aralık’ın, 79. Yılında ise, her gün bir ya da birkaç kadın şiddet mağduru olup, öldürülüyor.Bu şiddete dur denilemediği gibi, gittikçe daha da artan bu olaylar yaşam hakkını geri dönülemez şekilde ellerinden alıyor.
İnsan Hakları günümüz kutlu olsun olmasına da, kutlayacak pek bir durumumuz yok aslında...