DEVLET BÜYÜKLERİNİN KORUMALARI
Devlet büyükleri bir yerden bir yere giderken bir koruma ordusu ile gidiyorlar. Kimi kimden koruyorlar merak ediyorum. Ben askerliğimi İstanbul boğaz komutanı makam şoförü olarak yaptım. Bir gün yüksek rütbeli komutan suikast yapılacağı ihbarı aldı. Tedbir olarak tüm paşa arabalarına asker koruma kondu. Koruma paşa arabasının ön sağ tarafına eline bir G-3 tüfekle oturuyordu.
Paşa bana, “ yanına bir koruma al” dedi. Benim koruma işi pek hesabıma gelmiyordu. Paşam, “Bir kavşakta suikastçı bize ateş ederken yanımızda ki korumanın elinde kocaman tüfekle kapıyı açıp sizi koruyacağına inanıyor musunuz? “ dedim. O da bana,” o zaman belinde silahın var. Karadenizlisin sen beni korur musun? “ dedi. Ben de, “ Valla paşam suikast sırasında önce kendimi koruyabilirsem korurum. “dedim. Paşa bana “Peki beni kim koruyacak “ deyince.. Ben de: “Seni ALLAH korusun” dedim. Paşa benim cevabıma çok güldü.
Bu koruma işi Özal zamanında başladı. Amerikan sistemi bir koruma idi. Başkan birbirinin aynı model araçla gelir. Birinden iner sonra arkadan koruma araçları gelir. Korumalar hızla başkanın etrafını sarar v.s.
Özal, Ankara da kapalı spor salonunda konuşurken biri 30 metreden Özal a ateş etti ve Özal’ı yaraladı. Peki korumalar ne yapabildi? Hiç! Özal parmağından yaralandı. Kurşun 30 cm soldan gelseydi, kurşunu kafadan yerdi. Özal’ı korumalar değil ALLAH korudu. Yani koruma konusunda benim dediğim gibi oldu.!!
Türkiye’nin koruma sistemi Amerikan usuludür. Filmlerde görürüz. Çatılarda siyah gözlüklü uzun namlulu adamlar. (Çatıdan aşağıdaki kalabalıkta suikastçıyı nasıl anlayıp, vuracaksa...) Yerde başkanın arabasının duracağı zaman yanında koşan iriyarı adamlar sözde başkanı koruyacaklar. Sonuç, dört Amerikan başkanı suikast sonucu öldürüldü. İkisi ağır yaralandı. Üçü yara olmadan kurtuldu. (suikastçı isabet ettiremedi)
ATAŞEHİR CAMİ
Yeni yapılan Ataşehir Camii’ne gittim. Girişte otomobiller için bariyer var. Araba ile yanaşıyorsun bariyerler açılıyor. Araba ile caminin altında ki otoparka iniyorsun. Otopark iki kat. Araç otoparkta ilerlerken tepeden sensörlü lambalar yolu aydınlatıyor. Araç durunca tepesinde kırmızı ışık yanıyor. Sonra asansöre yöneliyorsun. Asansörle yukarı camii’nin kapısına çıkıyorsun. Sonra camiinin içine giriyorsun. İçeride vakit namazında cemaat yok. Cuma günü yarısı dolu. Sabah namazına gelenlere kahvaltı da veriliyor. Bu kadar tafsilattan sonra camii yine dolmuyor.
ÇAMLICA CAMİİ
Şimdi Çamlıca’ya yeni bir camii inşa ediliyor. Tam otuzyedibin kişilik. İbadet yerinin dışında; otoparkı kütüphaneleri, konferans salonları olacakmış. Bana göre hepsi olur, sadece cemaati az olur. Sonuç olarak ecdadın yaptığı Sultanahmet, Süleymaniye veya Fatih Camii gibi değil. Yeni yapılan camilerin ruhu yok soğuk bir havası var.
TİFLİSTE SAMEBA KİLİSESİ
Tiflisin ortasında dev bir kilise. Kubbesinin altın kaplama olduğu söyleniyor. Altında, kütüphaneleri, konferans salonları,müze, resim galerisi, vaftiz odaları var. Ana binanın ibadet salonu, içerisi hristiyan havarilerinin resimleri ve heykelleri ile dolu ama içeridekilerin ibadet ettiği yok. Sadece geziyorlar veya dini nikah kıymaya geliyorlar. Sonuç olarak Müslümanlar da, Hristiyanlar da son zamanlarda ibadethane yaparken çok abartıyorlar!!
EDİRNE’DE ENVER’İ GÖRMEKTENSE
BULGARI GÖRMEK İSTERİM
Başbakanımız Edirne mitinginde yaptığı konuşmasında “Edirne”de Enver’i görmektense Bulgarı görmek isterim” lafını kullandı. Burada Enver Paşa’yı yüceltirken bu sözü söyleyen Edirne müdafii Şükrü Paşayı vatan haini durumuna düşürmüştür. Şimdi Şükrü Paşa bu sözü neden söyledi ona bakalım.
O yıllar Osmanlı’nın en dramatik yıllarıydı. Osmanlı, Balkanları 400 yılda almıştı ve Osmanlı Askeri bu yerleri 159 günde terketti. Bugün T.C. nasıl VERR00;KURTUL taktiği uyguluyorsa (Kıbrıs’ın, güneydoğunun verilmesi gibi) o gün de öyleydi. Bugün BDP nasıl TBMM’de baskın durumdaysa o gün de Osmanlı meclisinde ittihatçılar baskın durumdaydı.
Osmanlı’nın boşalttığı yerleri Bulgar komitacılar doldurdu ve oradaki osmanlı tebaasını katletmeye (Bugünkü PKK gibi) başladılar. Oradaki tebayı korumakla görevli ittihatçı Yzb. RESNELİ NİYAZİ de Osmanlının emrine verdiği askerleri alıp dağa çıktı. Bir ittihatçı olarak İstanbul hükümetine gözdağı vermek istiyordu. (Daha sonra Resneli Niyazi’yi kendi fedaisi öldürdü ve bu olay tarihe, “ Ne şehitdir, ne gazi, pisi pisine gitti Niyazi “diye tarih sayfalarına geçti. İşte balkanlardaki bu tehlike Edirne’ye doğru gelirken Enver Edirne’ye geldi. Gizlice Bulgar komitacılarla irtibat kurmaya çalışıyordu. ( Bugün nasıl Kandildekilerle, İmralı ile irtibat kurulmaya çalışılıyorsa.) Bunu duyan Edirne müdafi Şükrü Paşa, Enver’i Edirne’den kovdu ve “Edirne’de Enver’i görmektense Bulgar’ı görmek isterim.” sözünü söyledi. İşin aslı budur..
Enver Paşa ne yaptı? Askeri vesait kullanarak yüzbaşı iken çok kısa zamanda kendini orgeneral yaptı. Sonra Harbiye Nazırı oldu. Osmanlıyı birinci dünya savaşına soktu. Sarıkamış’ta 90 bin askerin ölümüne sebep oldu. Sarıkamış’ta Ordu’yu Hafız Hakkı Paşa’ya bıraktı. İstanbul’a geldi. Bu olayların gazetelere haber olmasını önledi. Sonra Türkiye’yi terk etti. Sanki Osmanlıyı kurtarmış gibi Tacikistan’ı kurtarmaya kalktı ve orada Ruslar tarafından öldürüldü.
Şimdi soruyorum; Bulgar Osmanlıya Enver Paşa kadar zarar vermiş midir? Lütfen olayı abartmayalım. Tarihi de tersten okumayalım..