II. BATUM SEFERİ
Turumuz 28.4.2012 Cumartesi sabahı sorunsuz olarak başladı. Yine sorunsuz olarak gündüz gözü ile Sarp Sınır Kapısı’na vasıl olduk. Yaklaşık bir saat sonra da Gürcistan topraklarına geçtik.
Hiç vakit kaybetmeden bir Batum turu yaptık. 45 yolcu arasında kraliçe seçilen Gülderen hanım (Topaloğlu) vardı. “ çocuklar, beni Şhereton Oteli’ne bırakın. Ben hafif bir istirahat edeyim, gece kaldığınız otele gelirim.” dedi. Biz onun bu sözünü emir telakki ettik ve onu Şhereton Oteli’ne bıraktık.
Biz onu otele bıraktık, otobüsü parka çektik ve dolaşmaya çıktık. Batum’un Orta Camisine gittik. ( Hoş, başka cami yok ya!)
Kılamadığımız öğle namazı ve ikindiyi cem edip kıldık. sonra program gereği Delfinere’ye ( yunus balıklarının gösteri yaptığı yer) gittik. Orada yakylaşık bir saat harika bir gösteri izledik.
Dönüşümüzde yine vaktimiz vardı. Batum Müzesi’ni gezdikten sonra Aziz Nikolas Kilisesi’ne gittik. Tur kafilesini topladım. Değerli dostum başrahip Pepe Efendi’den kilise hakkında bilgi vermesini istedim.
Rahip Pepe konuşurken Osmanlıya saygısını gösterdi. O devirde Osmanlı bölge hakimi imiş. Müslümanlık bölgeye hakim olmuş. Orada yaşayan yunan ( Grek) tebası, bölgenin Osmanlı paşasına “ ibadet edecek yerimiz yok “ demişler. Osmanlı Paşası da onlara büyük bir hoşgörü ile kilise yapacakları yeri göstermiş. Bugün Demre’de mezarı olduğu kabul edilen Aziz Nikolas ( Noel Baba ) o kilisenin yapımında bulunmuş ve oraya onun ismi verilmiş. Bugün Gürcistan’ın ruhani lideri olan “ İlya Mevore “ de o kilisede görev yapmış. Kilisenin bazı ikonlarını ve resimlerini de o yapmış.
Bu bilgileri rahip Pepe’den aldık, kendisine teşekkür ettim. Grup halinde kiliseden çıktık. Baktım, kapıda bizi oradaki ayinden çıkan gürcüler karşıladı. Beni uzaktan izlemişler ve gavur olmaya çalıştığımı zannetmişler. İçlerinden bir kadın beni sevgi ile kucakladı. Bana, “dedelerimin dinine hemen dönersen çok sevinirim” dedi. Ben, kendisine “ hangi sülaledensin?” dedim. İNAYŞVİLİ deyince; Bak! Dedim. “Ben İnayşvililer’in ağzıyla gavur olmam ama sana Türkiye’deki amcanın oğlu Adil’i ( DEMİRKOL” göndereyim, onu senin dinine çevir” dedim. Ama İnayşvili kızı o kadar şirin o kadar tatlı dilli ki, adil onu bulursa Türkiye’den Gürcistan’a müslüman girer, Gürcistan’dan Türkiye’ye ortodoks olarak çıkıp, gelir.
Kilise çıkışı Kobuleti’ye botanik bahçesi’ne gidildi. Burası 1914 yılında kurulmuş. Dev bir alan. Dünyanın her yerinden ağaçlar, bitkiler getirilmiş, tüm ağaçların, bitkilerin üzerinde yaşını, menşeini yazan etiketler var. Kobuleti tertemiz bir şehir. 11 KM. Uzunluğunda yemyeşil bulvarı var. Yine aynı uzunlukta plajı var. Sahil oteller ve pansiyonlarla dolu. Rusların, Ermenilerin, Azerilerin tatil beldesi.
Daha sonra Batum Pazarı’na geçtik. Giderken yanımda Hülya Keskin ( Ömeroğlu) ile Melek Keskin ( Yıldırım) var. Hülya, “ Ahmet abi, şekerim düştü, birşey yemem lazım” dedi. Orada Türkiye’deki gibi adım başı market, kafe yok. Eskiden bizde de bol olan, orada hala az olan bakkal var. İçeri girdik. Market bahibi güleryüzlü bir hanım. Durumu anlattım, bana pastaları ve ekmekleri gösterdi. Bizimkiler etrafa bir baktılar ortalığı pislikten bok götürüyor. Hülya ile Melek bir şey almaktan vazgeçti. Dükkan sahibi hanım Gürcüce “ niye bir şey almadılar” dedi. Ben de “biraz hastalar” dedim. Kadın bana, “ nereden buldun bu hastaları” dedi. ( Benim günahım yok. Hülya, kadının konuşmasından, benim gülmemden işkillendi. ) Ne dedi! Ne dedi! Diye ısrar edince direk olarak konuşmayı tercüme ettim. Biraz bozuldular ama belli de etmediler.
Neyse oradan Batum Pazarı’na gittik. Bir kaç hanım yanımda üst katta pazarcı bir hanım var tanıdığım, hısımım. Geçen sefer bana saf kestane balı diye çakma bal sattı. Adı Naziko. Naziko Halam 1.50 metre boyunda, 150 kilo ağırlığında, suratı sakallı ama oldukça şirinbir hanım. Beni kucakladı, öptü. Çürük peynir gibi kokuyordu. Hızını alamadı arkamda duran Suzan Hanımı ( Özel) öptü. Suzan Hanım üç saat boyunca suratını kolonyalı mendil ile sildi.
Naziko halama sitem ettim. Geçen sefer evde, mutfakta yaptığın balı bana arı balı diye sattın dedim! Sus! Sus! Kimse duymasın diye kulağıma fısıldadı. Kimse duymasın dedi ve hemen gürcü siyasi politikasını uyguladı. Gürcü siyaseti şudur. “ İdara, mudara, didara” açılımı şöyle: eğer bir adama kazık atarsan da yakalanırsan idara. Durumunu alacaksın yani yüzüne gülüp, daha fazla üzerine gitmeyeceksin. Sonra müdara durumualacaksın. Yani kusura bakma, falan filan onu yumuşatacaksın. Sonra da durum didaraya gelir. Daha önce yumuşatıp gönlünü aldığın adama yeniden kazık atacaksın! Bu formül Gürcistan’da çok geçerlidir. Naziko halam bana karşı da olsa güzel bir uygulama yaptı ve ikinci seferde sahte çakma kestane balını bana sattı.
Konaklama ve tur bilgilerine gelince iki gün bir gece yol, yatak sigorta 195 TL. Otobüste yolculuk haline oyun havası çalınca kalkıp göbek atmak ücretsiz. Ayrıca Supurtnik Oteli’ndeki yemekte onaltı çeşit yemek ikramı var. Yemekten sonra orkestra oyun havası çalınca kalkıp, kudurmak o da ücrete tabi değil. Bu tur özellikle hanımlar için bir hafta sonu stres atma turu oluyor. Herkese, bütün hanımlara ya bir hafta sonu SARI TUR’a katılın bedeli 15 TL. Veya ay sonu Batum Turu’na katılın 195 TL. diye tavsiye ederim.