SEÇİM ÇALIŞMALARI
Seçim meydanları hareketlendi. Liderlerin ülke geneline yayılan seçim gezilerinde, meydanları dolduran halka, diğer partinin liderini kötüleme, kendini pürü pak gösterme halleri de, çoğaldıkça çoğaldı. Öyle ya, sayın Başbakan, ana Muhalefet liderini, söylediği kötü sözlerden dolayı istifaya çağırırken, kendi konuşmalarına karşı halkın ‘ görmez ve duymaz olduğunu düşünüyor. Çünkü gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında, sayın Başbakanın bulunduğu her ortamda kullandığı üslubun, hiç de sevecen bir üslup olmadığını, herkes bilir sanırım. Her ne kadar bir yanlış diğer yanlışı düzeltmezse de, en azından diğerine söz söyleme anlamında haklı kılmaz.
İki- üç gün önce, ana Muhalefet liderinin söylediği bir sözün, halkın dini duygularına, dini inançlarına saldırı olarak niteleyen iktidar partisi, bu sözün gerçekte ne anlama geldiğini acaba bilmiyor mu? Bu sözün dilimize yerleşmiş bir deyim olduğunu ve ‘statükonun en önde geleni’ anlamında kullanıldığını, sanırım bir partinin lideri, bakanları ya da danışmanları bilir. Peki bunu bilebilecek durumda olan insanlar, halkın en hassas duygularını, inancını, dinini ortaya atıp; bu sözleri inanca, Müslümanlara yapılan bir hakaret olarak lanse etmiştir? Neden ‘halkın diniyle, vicdanıyla oynamaktadırlar’ diyerek, halkı bu konuda galeyana getirmeye çalışmaktadırlar. Sırf seçim meydanlarında daha fazla oy alabilmek için, zaten yeterince şiddet ortamına maruz kalmış bir toplumda, daha fazla şiddete, daha fazla galeyana gelmeye sebebiyet vermeye ne gerek vardır. Bu söylemler tehlikelidir. Söylenen bir sözün, doğru ya da yanlışlığını tartışmıyorum. Çünkü nezaket sınırlarını aşan, söylemlerini kişiselleştiren her parti liderini bu anlamda doğru bulmuyorum. Fakat söylenen sözü, hiç de anlamına uygun olmayan bir tarzda halka lanse etmek ve halkın bambaşka bir yönde öfke duymasını sağlamak, olacak iş değildir. Fakat toplumun bu sözün anlamını, sayın parti yetkililerinden daha iyi bildiklerini düşünüyorum.
Ayrıca seçim meydanlarında, insanların aile hayatına, özel hayatına dokunan sözlerle onları eleştirmek, ahlak bekçiliği yapmak ve özel hayatın izlenmesini, adeta meşru olarak göstermek bir partiye nasıl prim kazandıracaktır. Kimin kime söz söylemeye hakkı var. Kimin kime ahlak bekçiliği yapmaya hakkı var. Üstelik dönemlerinde, en büyük yolsuzlukların, üstü sürekli örtülen yolsuzluk operasyonlarının kol gezdiği, birilerinin sürekli köşe döndüğü, sürekli daha fazlasına sahip olduğu bir çağda; diğerlerine ‘eline, diline, beline hakim ol’ nutku verecek bir insan var mıdır?
Sayın liderler, siz birbinizle böyle sataşmalarla, laf atmalarla, lafları başka hassas taraflara çekip, olmayan anlamlar yüklemekle daha fazla oy alır mısınız bilmem. Çünkü bu ülkede seçmenin, neye neden oy verdiğini, artık anlıyor değilim. Çıkar için mi, demokrasi için mi, temsil için mi belli değil. Ya da kimin gerçekte ne için aday olduğunu da tam bilebilmiş değilim. Hizmet için mi, temsil için mi, ömür boyu güvence, daha fazla güç için mi?
Fakat bildiğim bir şey varsa, bu ülkede şiddet her yanı sarmış, insanlar yaşam şartları açısından çok zor durumda. Güvensizlik, kutuplaşma, yolsuzluklar almış başını gidiyor. Ahlaki değerler, toplumsal değerler, dayanışma duyguları yok olmuş. İnsanlar arasında neredeyse kast sistemi oluşmuş, şehirler korunaklı alanlarla insanları birbirinden ayırmış, bölgeler arası etnik farklıklar üzerinde büyük bir hesaplaşma var, yargıya olan güven zedelenmiş, yargılama yıllarca sürüp, yıllarca suçlu mu suçsuz mu olduğunu bilmeyen insanların tutuklu kaldığı, kitaplar için bomba benzetmesi yapılan bir zamandayız. Liderlerin böyle birbirine laf söyleyerek, ya da aslında söylenmemiş lafları söylenmiş gibi, halkı galeyana getirmekle, bir şeyler kazanacaklarını sanmıyorum. Belki birkaç oy fazla alırlar almasına da, o alınan fazla oylarla, onca sorunun üstü örtülür mü bilmiyorum…