UZAKLAŞMA
Tophanede resim galerilerine ve orada sergi için bulunan insanlara yapılan saldırı öyle iki kelimeyle geçiştirilecek türden değildir. Herkesin kendi ekseninde döndüğünü sandığı bir dünyanın, kapılarının aralanmasıdır aslında. Şehirlerin kendi içlerinde bölündüğü kutuplaşmaların bir yerden diğer yere sirayet etmesidir. Yaşam şekillerinde yaşanan ayrışmaların sinyalidir uzun zamandır şekilden şekle girip de kendini duyurmaya çalışan…
Sanatın ve sanatçının toplum içinde lanse ediliş şeklinin bambaşka boyutlara ulaşması ve kendinden olmayanı uzak tutma girişimidir yaşanan bir bakıma. Sanatçıların ve sanata ilgi duyanların hayatında diğer insanların kendine bir yer edinememiş olmaları da bu yaşananların bir bakıma yansımasıdır. Küçük şehirlerden başlayıp, büyük şehirlerde had safhaya ulaşan bölünmüş insan yaşamları, aynı merkezlerde bir araya gelme çabasında ne yazık ki başarılı olamamaktadır. Özellikle İstanbul gibi; gettoların, sitelerin, neredeyse kastlaşmış yaşamların boy gösterdiği metropollerde, kişilerin hoşgörüyle ve insan sevgisiyle birbirlerinin yaşam şeklini kabul edebilmeleri çok zor hale gelmiştir.
Bir yanda, tüm toplum tarafında dayatılan bir muhafazakarlık ve moderne olandan uzaklaşma eğilimi yaşanırken, diğer yanda sanatsal ve modern faaliyetlerin yaşanması, insanların anlayış sınırlarını zorlamaktadır. İki arada, bir derede kalan, ekonomik hesapların, zorlu koşullarında bunalan ve ekmek kaygısından başka derdi olmayan insanların; diğer tarafta, batı tarzı görülen, modern ve sanatsal faaliyetleri görmesi onları korkutmaya başlamıştır. Kendi mekanları saydıkları yerlerin de, ellerinden gidecek olması ihtimali, ya da hayatlarının kendilerine ait olan bir bölümünün de, ellerinden çalındığı hissine, bir de gittikçe yayılan bir öfke patlaması eklenince; kin ve nefret tohumları sarmalamaya başlamıştır belli toplulukları. Çünkü dar mekanların, zorlu koşullarında tutundukları muhafazakar değerlerini, başkalarının ellerinden alıp götüreceği korkusu artarken, başkalarının yaşam şekillerine tahammül sınırı kalmamıştır. Dini değerlerin, toplum tarafından sürekli tek birleştirici olarak ve aynı bağlamda yaşam şekli olarak sunulması, onları diğer yaşam şekillerinden uzak tutmaktadır. Kültür, modernite, felsefe gibi, kendilerince çağın başka bir tarafında kalan değerler sistemi onlara gereksiz ve yanlış yaşam biçimleri gibi yansıtıldığından; bu yaşam biçimlerinin içinde bazen yeralan, sokaklarda sanatın ve sanat meraklıların buluşması, karşılıklı bir kadeh eşliğinde içkilerini yudumlaması, onlar için, yanlış bir yaşamın kapısının, yerleşim mekanlarında aralanmasıdır.
Bu mekanların önüne birikmiş insanların konuştukları, ilgi duydukları onlara uzak ve yabancıdır. Tek görebildikleri, onların önünden geçerken, rahatsız oldukları ve yaşam yerlerinin onlardan uzaklaşmaya başladığıdır. Aynı mekanda, hoşgörüyle biraraya gelemeyecek kadar uzaklaşmışlardır birbirlerinden. Farklı olan düşüncelere, giyim şekline, diline, dinine, ya da söz söyleme biçimine dahi tahammül kalmamıştır. Şiddet adeta normalleşmiş, şiddetin dozu her kesimde gittikçe artan bir hızla yayılmıştır. Herkes, en doğrunun, kendi yaşam biçimi olduğuna gönülden inanmış ve desteklenmektedir. Eleştirir görünenler, gizliden gizliye destek verdikleri bu tahammülsüzlüğün aslında, hangi boyutlara vardığını görememektedir. Bir gün kendilerine sirayet edecek olan bu ayrışma toparlanamadığı sürece, tüm toplumu daha fazla etkisine alacaktır.
Duvarlar çok yüksek ve ses geçirmez olduğu sürece ve herkesin kendi dokunulmaz dünyasında kaldığı sürece, uzaktan duyulan öfkeli yaklaşımlara kolayca birilerinin rahatsız etmezken, duvarların dışına çıkıldığında ve sokaklara taştığında birbirlerine karışamadan birbirlerini reddetme eğilimindedir. Ve bu reddediş sesiz sakin değil, yıkıcı patlamalara dönüşmektedir. Birilerinin uzak ve gösterişli yaşamlarını, televizyon camlarından izlerken hoş görenler, kendi yakınlarının bu yaşamlara sıcak bakamamaktadır. Çünkü dışlanmış ve asla o yaşamın içinde var olamamışlardır.
Bu ülkede, iki beyin arasındaki mesafeler gittikçe açılmaktadır. Aynı dili konuşmak, aynı dinde olmak ya da aynı topraklarda yaşamak artık ortak bir payda oluşturmaya yetmemekte, insanları bilinçli olarak ayrıştıran bu düzende çatışmalar, her yerde farklı boyutlarda kendini göstermektedir. Umarım yaşam insanların ortak değerlerini ve insani duygularını birbirine hatırlatacak kadar adil davranır bize…