SEÇİM DÖNEMİ
Artık hareketli günler yaşamaya başladık, gözümüz aydın seçim sezonu açıldı. İlçemize ilk kalabalık ziyareti de, iktidar partisi milletvekili adayları yaptı bu vesileyle. Eski Saadet partisi Genel başkanı, şimdiki Başbakan yardımcısı ve milletvekili adayı Numan kurtulmuş ve diğer iktidar partisi adayları, meydanda tanıtımlarını yapıp, seçim şarkıları Dombra eşliğinde halka seslendiler. Pazartesi olmasına rağmen, meydanın ancak yarısından biraz fazlası dolmuştu ve birkaç çocuk dışında tezahürat pek görülmüyordu. Onlar da maçlardaki amigolar gibi ezberlenmiş birkaç nakaratı söyleyip duruyorlardı. İşin asıl ilginci, çalan şarkıda hep sayın Cumhurbaşkanımızın isminin geçmesi, onun Başbakanlığı döneminde yapılan seçim şarkısının kullanılmasıydı. Tarafsız ve tamamen partiler üstü olması gereken bir Cumhurbaşkanının, halen Parti Başkanı gibi addedilip, onun ismi ile seçim meydanında halka seslenmek ve onun isminin yer aldığı şarkıyı seslendirmek, hukuken mümkünmü dür? Bence değildir, fakat bunu hiç dikkate almadıklarını ve ısrarla aynı şarkıyla devam edeceklerini anlamış bulunduk.
Sayın Kurtulmuş, beşte beş yapacağız ve eski Türkiye’yi unutup, yeni Türkiye’yi kuracağız, eski Türkiye’nin karanlık dehlizlerinden çıkacağız derken, düşünmeden edemedim. Onlar için şu son 12 yılda gerçekleşen her türlü olumsuz olay da eski Türkiye’nin ve komplo teorilerinin eseriydi. Şu 12 yılda ne olmuşsa, iktidar partisi mazlum bir şekilde olanları seyrediyordu.
17 Aralık’ta olan operasyonlar, ayakkabı kutularındaki dolarlar, sıfırlanan kasalar, kollara takılan milyon dolarlık saatler, evlerden çıkan para kasaları, birilerinin rüşvet pazarlıkları, birilerinin millete saydığı küfürler, bunların hepsi, paralel yapının usta ağı sayesinde oluşturulmuştu. Şimdi o soruşturmayı yapan, yargı mensupları da, emniyet görevlileri de bir bir sorgulanıyordu. İktidardakilerin ne gözleri vardı görecek, ne kulakları vardı duyacak, herşey öyle bir sessizlikle oluvermişti ki, hiç farkına varmamışlardı.
Bir Balyoz vardı, bir Ergenekon, yıllarca insanların suçunu bilmeden hapis yattığı, kimilerinin kahrından, kimilerinin hastalıktan öldüğü, işlerini itibarlarını kaybettiği ve her fırsatta düzmece delillerle suçlandıkları. Şimdi yıllarca içeride yatan onca insan beraat etti ve iktidardakiler ‘pardon paralel burayı da ele geçirmiş, bu insanlar içeride komplo teorileriyle yatırılmış’ deyiverdi.
12 yıllık süreçte, ekonomik veriler iyice bozuldu, halk borçlandıkça borçlandı, şiddet olayları hiç olmadığı kadar arttı, kim muhalif olsa bir şekilde aldı cevabını, ne mizaha tahammül kaldı, ne yazıya; ne kurumlara güven kaldı ne insanlara; iltimas, adam kayırma ve ondan bundan söylemi, partili partisiz ayrımı aldı başını yürüdü. Hukukun temeli sarsıldıkça sarsıldı, halen ayakta ve dimdik durmaya çalışması, özverili ve korkusuzca görevini yapanlar sayesindedir. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, bürokratlar, sustukça sustu. Bürokrasi iktidarın uzantısı oluverdi. Dış ilişkilerimiz, istikrarlı olması gereken dış politikamız, malesef yalnız ve tutarsız bir hale geliverdi.
Ne istersem yaparım, ne dersem olur, mantığıyla, milletin iradesini saymayan bir yönetim biçimiyle, geldik bu günlere. Siyasi kişiliklerde de, istikrar ve güven kalmadı. Dün kara dediklerine bugün ak diyen, koltuk, mevki, makam için, dün ‘karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar dedikleriyle kolkola yürüyen bir siyasi zihniyeti, bizlere, güven veren insanlar olarak sunmaya kadar geldi dayandı siyaset. Eski Türkiye’de şimdiki iktidarı yerden yere vuran siyasiler, şimdi meydanlara gelip, yeni Türkiye hayaliyle, ve beşte beş söylemleriyle karşımıza çıkıverdi.
Üzgünüm, ben eski Türkiye’yi istiyorum, yeni olan böyleyse...