GELECEK NE OLACAK?
Bundan 50 yıl önceleri idi. Seçimlerde Demirel fırtınası esiyordu. Benim de içinde olduğum bir kesim Demirel fırtınasına tahammül edemiyorduk. Demokrasidir. Halkın verdiği karara saygılı olmak gerekir diyor ve katlanmaya çalışıyorduk. O da aldığı yüksek oyların verdiği cesaretle zaman zaman keyfi hareketlerde bulunup ‘verdimse ben verdim’ gibi tarihe geçen sözler ediyordu. Zamanla Demirel’e alıştık. Hazmedebilir olduk. Arkasından rahmetli Özal geldi. Genç bir teğmen rahmetli Özal’a alışamadığını dile getirdiği için neler çekti, neler... Aynı kesim aynı gerekçe ve aynı düşüncelerle Özla’a hiç alışamadı. Demirel’i arar oldular. Keşke Demirel gitmeseydi sözleri ortaalıkta dolaşır oldu.
Sene 1995 oldu Erbakan-Çiller ortaklığı oluştu.Rahmetli Özal’dan sonra Erbakan (elbette bir yığın hayranı vardı ama) malum düşüncede olanlar için hiç mi hiç çekilmiyordu. Elbette halkın iradesine saygı gereği başbakanımızdı. Kabullenmek durumundaydık.
Bu arada 1994 seçimlerimde Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul’a belediye başkanı oldu. Malum düünede olanlardan İstanbul’u terk etmeyi düşünenler oldu. Nitekim bugünlerde Sayın Uğur Dündar çocuklarının okulu dahil naklini yaşanacak şehir olarak nitelediği İzmir’e aldı. Kendi düşüncesinden olmayan seçilenlere tahammül gücü zayıf olanlar için artık İstanbul çekilmez olmuştu. Belediye başkanlığı yıllarında tam kurtulduk derken 12 yıllık başbakanlık çilesi başladı. Şimdi ise en az beş yıl Cumhurbaşkanı olarak kendisine saygıda kusur etmemeye çalıacağız.
Gelelim ülkenin huzur ve güvenine: Demirel zamanında sağ-sol çatışmaları insanların huzurunuu kaçırıyordu. Özal geldi Kürt sorunu patlak verdi. Anarşi bu cenahta kendisini gösterdi. Yıllarca bir cephede mücadele ve şehitler verildi. Son zamanlarda başta Suriye ve Irak olmak üzere bir çok komşu ülke ile çoğu zaman soğuk, arada bir de kaçamak olmak üzere sıcak savaş içindeydik. PKK ya ilaveten komşularımızla olan gerginlik huzurumuzu bozuyordu. Bundan aşırı derecede rahatsızlık duyuyorduk. Arkasından IŞİD sıkıntısı baş gösterdi. Tehlikenin boyutu O denli arttı ki bir zamanlar huzurumuzu enfazla kaçıran PKK nın yaptığı gösterileri belli noktalara kadar haklı bulmaya başladık.
Asla böyle karamsarbir tablo çizmek istemem. Ancak son yıllarda görülmeyen bir gelişme böyle karamsar düşünmeye zorlamıştır. Bayramın son günü (Yani Salı günü) yurdun değişik yerlerinde çıkan toplum olaylarında takip edebildiğim kadarı ile bir günde 14 kişi hayatını kaybetmiştir.Bayramı geçirmekte olduğum Mersin’de tüm öğleden sonra yürüyüşler ve sloganlar hakim olmuş. Şükür bu şehirde can kaybı yoktur.Ama ülke genelindeki tablo, çok acı bir tablodur. Bu tablonun ne denli acı olduğunu ancak O 14 kişinin yakınlarından biri olmak daha iyi anlatabilir. İnşaallah bir daha böyle bir acı ile karşılaşmayız. İşte bu kötü gelişmeler gelecek ile ilgili soru işaretleri oluştırmaktadır. Hep gelen gideni aratmıştır. Yarın IŞİD denilen belayı aramak zorunda kalmayalım da ne olursa olsun.
Bayram havasını böyle kara bir bulutla değiştirmekten ne denli üzgün olduğumu anlatamam. Ama ne kadar acı da olsa gerçeklerden kaçmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu düşüncelerle de bir önceki yazımda dile getirmediğim için geçmiş bayramınızı candan kutluyor, barış dolu aydınlık günlerin bizim olmasını diliyorum.