Medine Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Karşılaştırması
Amerika’da suç işleyen çocuklara ıslahevlerinde yapılan empati eğitiminde işkence gören insanların görüntüleri seyrettirilerek bu kişilerden birinin yakınlarının olması halinde. Neler hissedecekleri sorularak empati öğretilir. Bu eğitimden sonra topluma bırakılırlar. Batı bu eğitimlerin bilimsel olarak yararlarını anladıktan sonra zulme karşı çıktı ve yardımlaşmanın önemini anladı.
Diyalog Teşvik Ediliyor
“Makul” kelimesi Medine sözleşmesinde sıkça kullanılmıştır. Bu kelime empati üretir ve uzlaşma çağrısı yapar. Makul, “akla yakın” manası taşımaktadır. Makul bir yerde birleşmek demek, Her hangi bir konuda iki tarafın veya daha çok tarafın birer adım atması. Bir yerde uzlaşmasıdır. Makul olmayanda ise “illa benim dediğime tabi olunacak” manası vardır.Makul kelimesinin çok kullanılması uzlaşmanın teşvik edildiğini gösterir. Medine sözleşmesi farklı düşünce yapısındaki, farklı kültürlerdeki, Farklı gelenekteki insanların makul bir şekilde. Bir araya gelmesini. Yani toplumdaki yatay ilişkileri teşvik etmektedir. Klasik devletçilikte, toplumda yatay ilişkinin tersine dikey ilişki. Emir komuta ilişkisi söz konusudur. Yukarıdaki otorite doğruları bilir ve ona itaat edilir. Otoriteye tabi olan da rahat eder. İHEB’de ise uzlaşma ile ilgili bir maddeye rastlanmamaktadır.
Muhalefete Hak Tanıyor
Medine’de İslam dininden olup da aykırı davranan kimseler bulunmaktaydı. Medine münafıkları denilen bu kişiler ikili oynayarak Müslümanları zor durumda bırakıyorlardı. Mesela savaşa gidileceği zaman söz verip de son anda yüzlerce kişinin savaştan çekilmesine sebep oluyorlardı. Bazı Müslümanlar bunları öldürmek istediler. Fakat buna izin verilmedi. Böyle davranan insanlarla mücadelenin, onları yok etmek olmadığı. Onlarla diyaloğa girerek açık açık konuşulduğunda; gerçeğin zaman içerisinde anlaşılacağı savunuldu. Çünkü onların da sevenleri sempatizanları vardı ve haksız saldırı gibi algılanabilirdi. Medine’deki uygulama bu tarz ikili oynayan. Nifak psikolojisindeki insanlara karşı nasıl davranılacağı konusunda ipuçları veriyordu. Bu kişilere mütecaviz, saldırgan olmadıkça, dokunulmaması gerektiği savunuldu. Çünkü her toplumda farklı düşünen, muhalif kişiler olacaktı. Münafıkları öldürmek, sürgüne göndermek. Düşüncelerini değiştirmeye zorlamak İslam dininde izin verilmedi. Onun yerine bu insanlarla empati kurmaya çalışıldı.Neden bu kimseler yanlışlıklar yapıyorlar? Kendi çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstün tutuyorlar? Psikolojileri anlaşılmaya çalışıldı. Münafığın tanımına bakıldığı zaman, kendi egosunu daha çok kutsallaştıran ve seven. Başkalarının çıkarları ile kendi çıkarı arasında tercih yaptığı zaman. Kendi egosunu tercih eden olduğu görülür.Bu kişilerin yapay çekicilikleri vardır.Bunların etrafındaki iyi niyetli olan kişiler vardır.Onların bu münafıkları zamanla tanıyarak görmeleri gerekir. Bu da biraz bedel ödenmesini gerektirir.
Hz. Muhammed (S.A.V.) o zamana kadar yapılmamış ve çağlar öncesi bir tavırla. Muhalefetin olduğunu kabul edip onlara karşı nasıl bir davranış alınması gerektiğinin yollarını göstermiştir. İnsanların tartıştığı zaman kılıcı çekip hemen sonuç aldığı. Kız çocuklarının diri dirİ gömüldüğü. Çocukların ilahlara kurban edildiği. Diğer bir ifade ile pagan kültürünün bütün kurallarının yaşandığı. Bir kültürde kendine muhalefet edeni yok etmek yerine onun mizacına. Düşüncelerine saygı duymak. Kararlarına müdahale etmemek üstün bir siyaset örneğidir.Mesela savaş kararı alındığında; bir grup kimsenin savaşa gitmekten vazgeçmesi siyasi muhalafettir.Hz. Muhammed (S.A.V.) bu muhalefeti yok etmek yerine onların tercihi olarak gördü ve karışmadı. Bir müddet sonra münafıklar yalnızlaştılar. Resulullahın haklılığı ortaya çıktı. Böylece muhalafetle mücadelenin bir hukuku olduğu.Ona göre (S.A.V.) Yahudilere ve münafıklara olan tavrı liberalist bir yaklaşımdır. Münafıklara özgürlük tanımış. Serbest düşünce ortamının oluşmasını sağlamış. Zaman içinde hatalarının ortaya çıkmasını görmüştür.Hudeybiye Anlaşması 628 yılında Hz. Muhammed (S.A.V.) Kabeyi ziyaret etmek için 1400 kişi ile birlikte Mekke’ye hareket etti. Hudeybiye mevkiine geldiğinde Mekkelilere haber gönderdi. Kabe’yi ziyaret etmek istediklerini belirtti. Mekke’ye Müslümanların girmesini istemeyen müşrikler karşı çıktılar.Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V.) kesinlikle savaşmak için gelmediklerini, amaçlarının sadece Kabe’yi ziyaret olduğunu. İsterlerse bir anlaşma yapabileceklerini söyledi.Mekkeli müşriklerde savaşmaya yanaşmadıkları için Hudeybiye Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın maddelerinden biri Mekke’den birisi Müslüman olarak Medine’ye sığındığı zaman iade edilecek.Fakat Medine’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecekti. Bu madde Sahabelerin itirazına sebep oldu. Müslümanlar için zayıflık işareti olarak kabul edildi. Mekke’de bu sözleşmeyi imzalayanların oğulları Müslüman olup Medine’ye geliyordu. Sözleşme gereği üzülerek de olsa geri iade ediliyordu. Fakat daha sonra bu gençlerin sayısı arttı. Mekke’den kaçan fakat Medine’ye kabul edilmeyen Müslümanlar Mekke – Şam kervan yolu üzerindeki İs mevkiinde üstlendiler. Kısa zamanda sayıları üç yüze ulaşan Müslümanlar, müşriklere karşı gerilla savaşı yürütmeye başladılar. Kureyş’in kervanlarına saldırıyor, ellerine düşen Mekkeli müşrikleri öldürüyorlardı. Mekkeliler kendilerinden olmayan Medinelilerin de içine almadıkları bu gruptan gördükleri zarar karşısında Medinelilerden ilgili maddenin anlaşmadan çıkarılması için başvurdular. Bunun üzerine Hz. Muhammed (S.A.V.) isteklerini kabul ederek Müslümanları Medine’ye çağırdı. Bu anlaşma, kendi çıkarına bile olmasa güçlü olanın dediğinin olmadığını, hukukun dediğinin olduğunu gösterdi. 13 asır önce hukuka saygının en güzel örneği yaşandı. Hukuka saygı, toplumsal empatinin bir parçasıdır.Hukuk vicdani sorumluluğu da içermeli. Batıda ise özellikle yasaların kusallaştırılmasını Almanya’da görüyoruz. Çok çalışkanlık, kurallara bağlılık, zevkleri erteleme gibi püriten ahlak gösteren Almanların bu özelliği İkinci Dünya Savaşından sonra çabuk toparlanmalarının sebebi olmuştur. Fakat bu tür toplumlarda içsellik olmadığı için kurallar bozulduğunda kaos çıkar.Çünkü iç hukuk dediğimiz, vicdani sorumluluk. Yani yaratıcıya karşı bir sorumluluk. Kural öğle olduğu için sorgulamadan itaat eder. İslam hukuku kuralları kutsallaştırmadan vicdani boyutu ön plana çıkararak yardımlaşmayı vurgular. Gazetecilikte verilen bir örnek vardır. Kaza geçirmiş bir yaralı kıvranırken. Gazetecinin görevi onun fotoğrafını çekip haber yapmaktır. Yardım etmek değildir. Kuralcı bir gazeteci görevini yapar. İnisiyatif kullanıp yardımda bulunmaz. İşte bu örnekte olduğu gibi İslam hukukunun birinci görevi: İnsani boyuttur ve vicdani sorumluluktur. Bu sebepten dolayı bu hukuk sistemi diğerlerinden daha ileridir.
Medine Sözleşmesi toplumsal empati açısından vizyonu daha büyük bir sosyal sözleşmedir. Bireyler arasındaki yatay ilişkinin hukuki tanımlamasına daha çok vurgu yapılmıştır. İHEB (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ) bireyin devletle olan ilişkisini tanzim etme açısından daha yüksek bir toplumsal sözleşmedir. Sevgi ve Saygılarımla.En güzel günler sizlerin olsun.
Kaynak Kişi : Prof.Dr. Nevzat TARHAN