ELBET VAR BİR BİLDİĞİ BU ÇOCUKLARIN
Çocukluk, dönemlerin şahıdır. Adeta ağababasıdır. Bir nevi Lord of the Rings ‘idir. Eşitlikten zinhar ödün vermeyen eskinin kızıl komünist Rusyası bile tek imtiyazlı alanın çocukluk olduğunu kabul etmiştir hep.
Çocukluktaki eylemlerde masumiyet karinesi asıldır. Ceza ehliyetiniz bile yoktur. Ancak iş büyüklerin elinden çıkma olunca ve velhasıl kerim onların da kantarının topuzu olmayıp her an ince çorap gibi kaçabilecek, raydan çıkabilecek şirazeleri bulununca o iş biraz değişebilir. Nitekim hep söylediğimiz gibi Al Capone, Vito Don Corleone ve hatta Sopranos ‘ların sözlüğünde tek bir şey yazar çocuklar için;
Madde 1)Büyükler ve mafya daima haklıdır
Madde 2) Onların haklı olmadığı durumlarda ilk madde geçerlidir.
Keza Bosna ‘da annesiyle birlikte Sırplarca katledilmek üzere sıraya sokulmuş bekleyen küçük bir kız çocuğu başına kurşun sıkılmadan hemen önce annesine “küçük çocukları da küçük kurşunlarla öldürürler değil mi anne?” diye sorarken ya da Suriye ‘de 3 yaşında bir çocuk yine kafasına kurşun sıkılmadan önce katilinin ta gözünün içine bakarak “hepinizi Allah ‘ a şikâyet edicem” derken yoktur o hep anlatıla gelen çok meşhur imtiyaz her nedense. Çünkü çocukluğunu ve insanlığını kaybetmiş her bir cesede yetişkin denmektedir aslında.
Belli ki politikacılar da hayata aslında çocuk masumiyetinde başlar. Örneğin Süleyman Demirel vakti zamanında “meseleleri mesele yapmazsanız ortada mesele kalmaz” demiştir. Yine başbakan olduğu bir dönemde bir gazetecinin “başbakanım memleketin durumunu tek bir kelimeyle özetler misiniz?” sorusuna sadece “eyi” diyerek cevap vermiş aynı gazetecinin bunun üzerine mevcut durumu anlatan açıklamaları ve çıkışmaları üzerine de “bana tek kelimeyle anlat dedin, eğer iki kelimeyle anlat deseydin eyi değil derdim” diyivermiştir. Halka verilen mesaj ve felsefe gayet açıktır ki hayat ciddiye alınmayacak kadar kısadır. Hatta politikacı mıdır bilinmez ama düşünürün biri “hayatı bu kadar ciddiye almayın nasıl olsa içinden sağ çıkamayacaksınız” buyurmuştur.
Nitekim rivayet odur ki Ata bir gün doktorunun “Paşam her şey iyi güzel de acaba sağlığınız açısından içkiyi vücudunuzun kaldırabileceğinde biraz fazla mı tüketiyorsunuz “ sorusuna yanıt olarak sorunun sahibini sadece bir günlüğüne yanında tutmuş, memleket meselelerini, ülkenin içerisinde olduğu dar boğazları, yazışmaları, toplantıları, çalışmaları üzerine de muhtemel ki bir de Latife ve Fikriye Hanımları gösterip “şimdi ben içmeyeyim de kim içsin?” diye boş yere sormamış ve mevcut meselelerden adeta hezeyan geçiren doktorundan haklı olduğu yanıtını almıştır.
Olaya bir de günümüz ve Aristo mantığıyla bakarsak;
demek ki hepimiz büyümüşüzdür,
hayat zordur,
zorluklara katlanmak daha zordur,
içinden çıkılmayan durumlar olabilir.
O halde sıkışınca bari devlet büyüklerimiz, vekillerimiz latife edebilir.
Sanırsak bu durumdan ve de geçmiştekilerin yaptığı edepli latifelerin dahi artık günümüzdekileri tatmin edememesinden mütevellittir ki son günlerdeki vekillerimizden gelen analı bacılı tasarılar, nüfus sayımı yapar gibi sülaleye yönelik bir takım tespitler, ancak national geografic veya animal planet’ ta görülebilecek bir takım eylemlerden oluşan ortaya karışık sözlü çeşitlemeler de hep bu büyüklük alametleridir. Belli ki siyasetçilerimiz arasında da bu yüzden bu aralar “hayatı tespih yapmışım sallıyormuşum, resmine baktıkça ağlıyormuşum, deli diyorlarmış benim halime, gelmişine geçmişine sayıyormuşum” havası çalmaktadır.
İyisi mi çocuklar boş verin siz çocukluğu size bırakmayan büyükleri. Varsın çocukluk da onların olsun. Büyüklük yine sizde kalsın. Öyle ya ne güzel demiş Hasan Hüseyin Korkmazgil;
“Elbet bir bildiği var bu çocukların
Yoksa kolay değil öyle genç ölmek” diye……