İSTANBUL HATIRALARI
İSTANBUL HATIRALARI
İstanbul’un bizim gönlümüzdeki yeri apayrıdır. İstanbul bir heyecandır. İstanbul’a gitmek bizde adrenalin yükselmesidir. İstanbul’u gezmek ise ayrı bir heyacandır. Ben askerliğimi boğazda yaptığım İstanbul’un hem Anadolu hem Rumeli yakasını iyi bilirim.
Bir akşam boğazda geziyorum, İstinye tarafları Selim 10 yaşında o da yanımda. Yolun sağında karanlıkta park etmiş bir kaç araba gördüm. O anda yolun ortasında balık adam kıyafetli biri var. Elinde ışıklı bir değnek “sağa yanaş, sağa yanaş” diye tiz bir sesle bana doğru bağırdı. Baktım tüysüz bir çocuk ben de “sittir lan, kenara çekil ezilirsin” diye bağırdım!!
Az ileri gittim. Aynı tip aynı giyimde başka bir çocuk önüme çıktı. “Arkadaş “sana sağa yanaş dedi, neden yanaşmadın” diye diklendi. Kafam iyice bozuldu “siz kimsiniz lan” dedim. Bana “biz YUNUS’uz” dedi. Ben de “Yunus’ta kim” dedim. Durdu arabanın ön plakasına baktı bana “tamam devam et” dedi. Bu işe bir mana veremedim. Ama bir zaman sonra gazetelerde Yunus’lar adını verdikleri bir polis timi kurulmuş olduğunu okudum.
YAŞANMIŞTIR.
Yıl 1988. O günlerde otobüsüm var. İstanbul Topkapı’da yolcular indirilir. Normalde yolcular indikten sona otobüs garajın arkasına çekilir, temizlik yapılır ve sonra istirahat edilir, akşama tekrar Fatsa’ya dönülür.
Normal seyrüsefer budur ama ben şoföre hadi boğaza gidelim bir çay içelim dedim. Şöfor gidelim usta dedi.!!
Çevre yolundan devam ettim. İstinye bayırından boğaz yoluna indim. Koca otobüsü bir yere park edip çay içeceğim. Aynaya baktım polis otosu siren çalarak bir hışımla geliyor. beni durdurdular. Nereye? diye sordular, bende saf saf çay içmeye dedim. Adam bir kızdı bir kızdı, kulaklarından ateş çıkıyor. Dedim memur bey geri döneyim. Adam hep kızdı (çünkü dönerken trafik kilitlenecek ) bana dönme devam et diye bir bağırdı ki!! (meğer turist plakası olmayan otobüsler o yola giremezmiş)
Bunu neden yazdım. lombardini süren adamın birini polis boğaz köprüsü üzerinde durdurmuş, bir hışımla nerden geliyorsunuz? demiş. Adam saf saf Fatsa’dan demiş. Ulan seni otobanda kimse durdurmadımı? demiş. Bizimi yook demiş. Polis peki nereye gidiyorsun? demiş. bizimki Edirne’ye gidiyorum deyince, polis madem buraya kadar geldin git ulan demiş ve bizim lombardinciyi salmış.
TEVFİK FİKRET (Yaşanmıştır.)
Tevfik Fikret’i bilir misiniz? Ünlü şairimizin mezarı boğazda Aşiyan Mezarlığı’nın sırtlarındadır. Mezarının yanında yaşadığı evi vardır ve müze haline getirilmiştir. Evinin alt katında şair dostu Abdulhak Hamit kalırmış ve aynı evde Jülyen hanım da yaşarmış.
Ben Fatsa Lisesi Edebiyat bölümü mezunu olduğum için boğazda gezerken Fikret’i ziyaret etmemem ayıp olurdu. Müze ev girişinde görevli vardı. Bana (yanımda Selim de var) evi gezdirdi. Son olarak Fikret’in yatak odasını gösterdi. Oradan yatak odasının penceresini açınca İstanbul boğazının en güzel kısmını tablo gibi görüyor. Ben boğazı bilen bir insan olarak böyle bir güzellik görmedim.
Görevli ile evi gezme rituelimiz bitti. Dış kapının tam karşısında Fikret’in mermerden mezarı var. Oraya gittim. Fikret’e bir Yasin-i Şerif okudum. Duamı ettim baktım görevli şaşkın şaşkın bana bakıyor. Ne o dedim. “Yirmi yıldır buradayım. Tevfik Fikret’e Yasin okuyan bir tek seni gördüm”dedi.
LEFTER (Yaşanmıştır)
Yıllar önce Büyük Ada’dayım. Gezinirken bir çay bahçesinde Fenerbahçeli Lefter’i gördüm. Selim de görünce tanışmak için yanına gitti. Lefter Selim’le konuşurken yanına hanımı geldi. “Lefter ben gidiyorum”dedi. Lefter hafifce kafasını çevirdi. Alçak sesle “ Hanım, 60 yıldır gidiyorum diyorsun hala gitmedin”dedi.