TUTUKLULUK VE TUTUKSUZLUK
Bu haftaki gelişmelerde iki husus dikkatimi çekti. Bunlardan bir tanesi özel yetkili savcılar için yapılan meslek içi eğitim. Diğeri de 4 gazetecinin tahliyesi işlemidir.
Neden dikkatimi çektiğine gelince:
Aslında her ikisinin de ortak konusu tutukluluk kelimesidir. Önce Ankara’dan başlayalım. Dersi anlatan değerli dostum, devre arkadaşım Prof. Dr. Bahri Öztürk. Sayın Öztürk’le ikili sohbetlerimizde dile getirdiği, ancak bir türlü gerekli yerlere ulaştıramadığı mesajının bizzat kaynağına ulaşmasından dolayı çok dikkati çekici olmuştur.
Ne diyor Bahri Hoca:
Soruşturmanın delilden hareketle yapılacağını söylüyor. Halbuki uygulamada önce bir kişi suçlu ilan ediliyor. Arkasından bu şahsın cezalandırılması için delil toplanmaya başlanıyor. Kara leke atılacak bir ortam yakalanınca da haydi içeri deniyor. Gerekçe olarak da delillerin hepsini toplayamadık, seni içeri atmazsak delilleri karartırsın, bu nedenle gir içeri birkaç sene yat, biz de bu arada delil toplamaya devam edelim, boş kaldıkça da iddianameyi hazırlarız. Deniliyor. Bu yanlıştır. Deliller toplanmadan, iddianame yazılmadan tutuklama talep edilemez. Ceza usul kanunumuzda böyle bir hüküm yoktur diyor.
Bahri Hocanın kelepçe takmadaki çarpıklıklarla, yakalamaların saatleri ile ve şüphelilerin araçlara bindirilmesindeki aşağılayıcı hareketlerle ilgili de beyanları vardır. Katılamamak mümkün değildir. Esasen bunların çoğu bildiğimiz ve zamanla da dile getirdiğimiz hususlardır. Ancak Sayın Bahri Öztürk’ün ağzından duymak elbette daha etkili olmaktadır.
Gelelim Nedim Şener, Ahmet Şık ve arkadaşlarının tahliyesine: Bu 4 arkadaş tam 375 gün tutuklu kaldılar. Bu köşeyi okuyanlar bilirler. Hiçbir suçun cezasız kalmasına dayanamam. Bir hata yaptığımda kendime dahi yaptığım hata ile orantılı olmak kaydıyla ceza veririm. Özellikle kasten işlenen suçlarda af kavramına sonuna kadar karşıyım. Bilerek kasten vergini, sigorta primini ödemeyeceksin, sonra af bekleyeceksin. Ya da bilerek kasten adam yaralayacaksın, hırsızlık yapacaksın sonra da af bekleyip cezadan kurtulmanın yollarını arayacaksın. Asla böylesini kabul edemeyen bir kişilik olarak söylüyorum Nedim Şener ve Ahmet Şık ve arkadaşlarının da suçu varsa isterse yıllarca yatsınlar. Hatta yatmaları da gerekmektedir. Ya böyle bir suçları yoksa dört duvarın arasına sıkıştırmanın ne anlamı var!
Şimdi Nedim Şener ve arkadaşları tutuksuz yargılanacaklar. Bu husus beraat ettikleri anlamına gelmez. Tutuklu olarak yargılandıkları dönemde de suçlu oldukları anlamına gelmiyordu. Yargılanırlar, suçları varsa cezalarını alırlar ve sonunda da çekerler. Ama ya suçlu değillerse içerde geçen günlerin hesabı nasıl verilecek?
Bu nedenlerle gazetecilerin aynı hafta içinde tahliye olmaları, Sayın Bahri Öztürk’ün anlattıklarına laboratuar deneyi gibi cuk oturmuştur. Keşke tutuklama ve tutuklatma yetkisine sahip tüm hukukçular bu değerlendirmeden ders alabilseler.