BELGELER
Şu son çıkan Wikileaks belgelerinin, beni şaşırtmadığını, hem de hiç şaşırtmadığını söylesem, sanırım siz de benimle hemfikir olursunuz.Çünkü, bu ülkede öyle şeyler oluyor, öyle entrikalar dönüyor ki, yabancı diplomatların buralar için söyledikleri, bu olanların yanında gayet hafif kalan şeyler. Birilerinin birilerini kayırdığını, birilerinin de diğerinin kuyusunu kazdığını, bilmeyen yok sanırım. İnsanların, nasıl kısa zamanda milyonlarca liralık servetlere konduğu ve bunun hesabını zaten vermediği bir ülkede, kimin nerede parasının olup olmadığının da bir önemi olmasa gerek.
Üstelik birilerini kayırmanın, artık tehlikeli boyutlara geldiği de, her geçen gün su yüzüne çıkıyor. Daha geçen gün, Haydarpaşa garının çatısında çıkan yangında, çatının restorasyon işini üstlenen firmanın ve firmaya bu işi verenlerin ne tür bir çıkar ilişkileri olduğu ortada.
Haydarpaşa Garı gibi, tarihi ve şehrin sembollerinden olan bir binanın restorasyon işinde, hiçbir sıfatı olmayan, asıl işi temizlik olan bir firmanın görevlendirilmesi, sırf iktidar partisine olan yakınlığı ve bu partide aktif olarak rol almasıyla açıklanabilir sanırım. Fakat verilen iş, öyle sıradan bir temizlik işi değil, çok önemli bir binanın restorasyonu. Durum böyle olunca, yapılacak en ufak bir hatada, geri dönüşü olmayan bir sonuçla karşılaşmak muhtemel. Birileri para kazansın, bizdeki yabancıya gitmesin, tanıdık olsun mantığı, ülkenin tarihi değerlerini neredeyse yok edecek boyuta gelmiş durumda. Olan bir kaza olsa da, işin veriliş şekli, yine de çok düşündürücü ve tehlikeli.
Ülkede yapılan işler, öyle bir hal aldı ki, insanların bir işi gerçekten hak edip etmediklerinin, yeteneklerinin, maddi güçlerinin, haklı bir rekabetin esamesi okunmuyor artık. Ülke genelinde yayılan bir haksız rekabet ve çıkar ilişkileri furyası, kimsenin kimseye güveninin kalmadığı bir ortamın içinde bıraktı bizleri. Liyakat ilkesi, ne ticarette, ne memuriyette, ne de başka işlerde hiçbir şekilde kriter olarak ele alınmıyor. Hal böyle olunca da, her iş yarım yamalak ve özensiz bir hal alıyor.
Bir de işin bir başka boyutu, son dönemlerde tarihi eserlerin ve doğal alanların hızla yok edilmeye başlanmasıdır. Bu yok etme, bazen ölçüsüzce yapılan (Haydarpaşa Garı örneği gibi) işlerde, bazen de maddi kazançlar uğruna veya gelişme adı altında, eskinin ve doğal olanın bilinçli olarak yok edilmesidir. Daha fazla enerji, daha fazla kazanç ya da daha fazla bina gibi istekler, sonrasında sadece belli çıkar gruplarına hizmet edip, toplumun geneline zarar vermektedir. Tamamen yapay görünümlü, estetikten uzak ve daha büyük olana yönelen mimari yaklaşım, şehirlerin tüm doğal güzelliklerini yok etmektedir. Birilerinin hep daha fazla kazandığı, çoğunluğun ve yaşam mekanlarının kaybettiği, bir kazanç devri dünyasında yaşıyoruz artık. Söz söyleyemeyenin korunmadığı, bir asır öncesinin yok sayıldığı, her alanda yenilenme sözleriyle, eskiyi yok sayma çağındayız. Yeni geleninse, ne ruhumuza ne de yaşantımıza bir şey katmadığı ortada olup; aksine, köklerimizi inkar ettiğimiz oranda, geleceğimizi de kaybettiğimiz aşikardır.
Uzun lafın kısası, başka ülkelerin diplomatları hakkımızda ne derse desin, biz bizi herkesten iyi biliriz.