ATİB Başkanı Cemal Yangın “Her işin başında eğitim yatıyor”
Röportaj : Ferudun Cumhur ALTUNTAŞ
Azerbaycan’daki Türk işadamlarından ATİB Başkanı Fatsalı hemşehrimiz Cemal Yangın, “Her şeyin başında eğitim yatıyor. Eğitimsiz hiç bir şey yapılmıyor” dedi.
20 yıl önce gittiği Azerbaycan’da kurduğu şirkette yüzlerce kişiye iş imkanı sağlayan, yaptığı inşaat işlerinde 1 numaraya gelen Cemal Yangın, ATİB yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor.
Bayram dolayısı ile geldiği memleketi Fatsa’da görüşme imkanı bulduğumuz Cemal Yangın, “Yeterki içinizde çalışma şevki heyecanı olsun. Yapamayacağınız hiç bir şey olmaz” diyor.
Geçtiğimiz ay Azerbaycan’da Çumhurbaşkanımaz Recep Tayyip Erdoğan’ı ağırlayan Cemal Yangın, “yaptığı çalışmalar hakkında şu bilgileri verdi.
Son yaptığımız uluslarası kongre 2014 Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı tarafından “Sanayi Yılı” ilan edildi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı şöyle düşünüyor. “ Petrol ve gaz bir yeraltı zenginliği; ama uzun yıllar sonra bu zenginliğimiz azalabilir. Bu nedenle petrol ve gazın dışında bir sektörü kendimize sanayi sektörü olarak seçmeliyiz ve seçtiğimiz sektörde mutlaka markalaşmalıyız. İstediğiniz kadar paranız olsun, istediğiniz kadar mal alabilirsiniz, ambarları malla doldurabilirsiniz; ama o malı üretemezseniz olduğunuz yerde kalırsınız. Bir malı üretmek için önce insan kaynağı üretmeniz gerekir. Bu konuda da düzenlemeler yapmak lazım. İnsanları eğitmek, markalaşma yolunda profesyonel hale getirmek lazım “ dedi. Ben de bir Azerbaycan sevdalısı ve dostu olarak Türkiye’nin bu yolda geçirdiği evreleri belirttim. Türkiye bu yolda maddi ve manevi kayıplara uğradı. Türkiye’nin sanayi tarihine baktığımız zaman Rahmetli Atatürk, 1931 -1932 de İzmir’de İktisat Kongeresi’ni topladığında o günün insanları bunun ne olduğunu anlayamadılar. Atatürk kongreyi topladığı günlerde 2. Dünya Harbi’nin ayak seslerini duymuş olmalı. Bir ülke eğer ekonomik anlamda güçlü değilse, bir başka güçlü ülkenin kumandasına girer. Bu durum hep böyledir. İşyeri borcu olan bir arkadaşımızın halinden de ele alsak bu böyle. Netice itibari ile devletlerde de bizim gibi fertlerden oluşan bir durum söz konusudur. Aynı sinsile devam eder. Ben İşadamları Birliği Başkanıyım. Bu birlik bir sivil toplum örgütüdür ve Azerbaycan’daki mantalitesi ve karşılığı itibari ile etkin bir birliktir. İşadamları Birliği Ticaret Odası mantığında işler ve iki ülke insanının birarada kurup geliştirdiği ve iki ülkenin lehine olabilecek projelerin geliştirip yapıldığı bir yerdir. Bu birliğin dünyada çok az da olsa benzeri vardır. Azerbaycan İşadamları Birliği bu yılın sonunda ve başında bir kongre yapmaya karar verdi. Yapılacak olan kongre tarihi aslında yaz dönemi olacaktı ancak o günlerde Azerbaycan’da üst üste Sanayi adına uluslarası kongreler yapıldı. İşadamının iyi düşünmesi gerekir. İyi bir malı iyi bir zamanlamayla iyi bir ambalajla piyasaya çıkarması lazım. Çok iyi bir mal üretirsiniz, iyi bir ambalaja koyamazsanız olmaz. Çok iyi bir mal üretirsiniz, çok iyi bir ambalaja koyarsınız; ama kışlık malı yazın piyasaya çıkartırsanız yine olmaz. Dolayısıyla malın piyasada talep göreceği anı beklemeniz gerekir. İşadamı stratejisi böyle olmalı. Bu düşünceyle yönetim kurulu olarak eylül ayı içinde karar alalım dedik. Böylece yaz boyunca bu toplantılar devam etsin dedik. İki oturumlu “ Türkiye’nin tecrübeleri, Azerbaycan’ın imkanları. “ adı altında bir panel yaptık. Bu bizim için çok önemliydi. Ben yaşamaktan çok büyük keyif aldığım Azerbaycan’ın Türkiye’nin geçirdiği zorluk döneminden geçmemesini istiyorum. Bu hazır bir proje olarak oraya adepte edilsin ve bu adaptasyondan da ülke yararlı çıksın. Türkiye sanayi denemeleri yapmıştır. Sanayi projeleri yapmıştır. Sanayi patentliğine hazırlanmıştır; ama bunların hepsi 2002’den önceki yıllarda hayal olan şeylerdi. 1983 yılında sanayi adına hiçbirşeyin olmadığı bir ülkede ilk önce turizm ele alındı. Antalya ve çevresi bir turizm vadisi haline getirildi. Devletin neredeyse dağını, taşını turizme hediye etti. Sonuçta orası bir turizm bölgesi oldu. Turizmde Türk insanının genetik olarak misafirperler oluşu özelliğinden yararlanılmıştır ve turizm endüstriyel sanayiye benzemez. Turizmde misafirperver olacaksın ama, oteline müdür yapacağın bir turizm mezunu ve Otelin uluslararası pazarlamasını yapacak bir turizm mezunu olmadıktan sonar gelişmek mümkün değildir. Bu nedenle Türkiye’de hızlı bir şekilde turizm fakülteleri kurulmuştur. Bugün Türkiye’ de turizm sanayi olarak yerleşmiştir. Turizmi de sanayi olarak görmemek olmaz. Sanayi sadece duman çıkan, çevreyi kirleten ve ekolojiyi bozan bir işlem olmamalıdır. Bir malın bir başka bir ülkeye gönderilmesine biz sanayi diyoruz. Bu da bir hizmet sanayisi. Otelciliği de böyle kurduk. Azerbaycan devleti geçen yılın ortalarında turizmi kurduğu için biz bu yıl daha çok imalat sanayili bir kongre yaptık. Bu kongrede Özellikle Türkiye Eximbank’ı davet ettim. Türkiye katılım bankalarından varlığından onur duyduğumuz Türkiye Katılım Birliği başkanı da olan Fatsalı hemşehrimiz Albakara Türk’ün genel müdürü Fahrettin Yahşi beyi de davet ettim. İstanbul Sanayi Odası’nın sembol duayeni 18 yıl İstanbul Sanayi odası Başkanlığını yapmış, kendisi artık dünyanın her yerinde konuşmacı olarak sıra beklettiren Sn. Süleyman Kavi beyefendiyi de davet ettim. Azerbaycan Üniversitelerini davet ettik. Türkiye Üniversitelerini davet ettik.
Sanayici olmak üç yılın beş yılın işi değildir. Dolayısıyla bankalar da kredi verirken, kısa vadeli kredi veremezler. Çünkü kısa vadeli kredi alan müeseseler batarlar. Bankalar sanayiye kredi verdikleri zaman bile, “ Ben paramı verdim, ipoteğimi aldım. “ diyemezler Bankalarla bu konular ile ilgili olarak konuşuldu. Müşterinize parayı verdiniz, babasından kalan malı da ipotek aldınız. Sizin için önemli olan bu olmamalı. Müşterinizle ilgilenmelisiniz, Banka, aynı zamanda bizim geçirdiğimiz evreleri de takip etmeli hem onu müşteri olarak büyütmeli, hem de bankanın desteğinin doğru yere verilip verilmediği kontrol etmeli ki, verdiği kredi geriye dönsün. Bankaların verdiği kredilerin limitleri de kendi sınırları içinde sınırlı. Bankalar, topladıkları mevduat kadar para dağıtabiliyorlar. Bunun bir takım karşlığını Merkez Bankası’na ayırmalılar.
Yaptığımız panelin ilk konusu bankalar ile sanayciler
arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiğiydi. Alman şirketinin genel müdürü, aslen Karadenizli ve Maçkalı olan değerli bir arkadaşımız bu panelin panelistiydi. Kendisi ODTÜ Endüstri mühendisi bir arkadaşımızdı. Ayrıca panelimize Rusya’dan, Azerbaycan’dan, Türkiye’den, Gürciztan’dan ve Avrupa’dan gelen arkadaşlarımızın yanısıra destek veren dinleyicilerimiz ve sorular hazırlayarak gelen insanlarımız vardı. Bu bölgede bu toplantılara katılım sadece Azerbaycan’la sınırlı kalmaz. Bu model Rusya modelidir. Her tarafı uyarlayabilirsiniz. Dolayısıyla, Azerbaycan’da Türkmenistan’da, Kırgızistan’da, Kazakistan’da iş yapmak isteyen insanlar bu toplantılara katılır ve banka temsilcilerine öğrenmek istedikleri konularla ilgili soru sorarlar. Bu toplantılar aynı zamanda insanlara çıktıkları yolda rehberlik eden toplantılardır. Yapı Kredi Bankası’nın genel müdürü panelistlerimizden biriydi ve bir konuda insanları bilgilendirdi. Dolayısıyla bunu Azerbaycan’da yapmamızın sebebi sanayi yılı olmasındandır. Sn. Cumhurbaşkanımız bu toplantıyı bizzat takip ettirdi. O gün sunum yapan arkadaşlarımızdan bir tanesi strateji Araştırmalar Merkezi’nde sanayi şubesinin başkanıydı. Bu şu demektir. Türkiye’de statejik araştırmalar merkezi başbakana bağlıdır; ama Azerbaycan’da Cumhurbaşkanına bağlıdır. Türkiye’den farklı olarak Azerbaycan’da eğer Cumhurbaşkanına bağlı bir kurumdan bir temsilci herhangi bir toplantıya iştirak ediyorsa Cumhurbaşkanı oraya temsilci gönderiyor demektir. Bu anlamda Azerbaycan medyasına ve katılımcılara yüksek seviyeli bir mesaj verir. Ona yakın televizyon kanalı paneli sonuna kadar kaydetti. Tahmin ediyorum yirmi gazete programı takip etti. Ve bunların her bir tanesi de kendi bünyelerinde geniş çaplı programa yer verdiler. Ben Azerbaycan’da Yirmi yılını aktif tamamlamış bir Türk işadamı olarak Azerbaycan’ın gelişimine bire bir tanık oldum. Azerbaycan gelişmesinde gelmiş olduğu bu nokta bana büyük mutluluk veriyor.
Sizin gazeteci kimliğinizi gözönünde bulundurarak yeni bir projeden bahsetmek istiyorum. Biz İşadamları birliği olarak bundan yedi yıl önce para kaybı yaşamayacağımız, kazancı iyi olan, eksiği olmayan bir proje geliştirelim istedik. O dönemde ben birliğin başkan yardımcısıydım. Bizim birliğimizde bir dönem sonra başkan olacak arkadaşlar, bir dönem önce başkan yardımcısı olarak çalışırlar ve aktif olarak sistemin içinde olurlar. Başkanlık makamanı teslim aldıklarında sadece oturma yerleri değişir. Ama tüm konulara vakıf olurlar. Onların bilmediği hiçbir şey olmaz. Başkan yardımcısı olarak görev yaptığım dönemde bana uluslararası üniversite kurul başkanlığı görevini verdiler. Azerbaycan’da yüzbin yüzelli bin genç sınava girer, onbin, onbir bin genç üniversitelere yerleşir. Geriye kalan doksan bin genç açıkta kalır. Türkiye’de ise de Bir milyon genç sınava girer, yüzbin kişi yerleşir, dokuzyüzbin kişi dışarıda kalır. Nüfus olarak Azerbaycan’dan on kat daha fazlayız. Bu nedenle ölçüm yaparsak sonuçlar hemen hemen aynıdır. Türkiye seksen milyon, Azerbaycan sekiz milyon nüfusa sahip. Türkiye de birmilyon çocuk sınava Azerbaycan’da yüzbin çocuk sınava girer. Tam onda bir oranındadır. Bizler yapılan sınav sonuçlarına göre açıkta kalan gençler için bir proje üretelim istedik. Gençlerin mutlak surette eğitim görmesinden yanayım. Herhangi bir alanda eğitim almayan bir gencin boşta kaldığı için her türlü tehlikeye açık olacağı inancı taşıyanlardan biriyim. Yaptığımız bir toplantıda Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin bir programını Azerbaycan’da açma teklifini yaptım. Teklifim büyük bir beğeniyle kabul gördü. Anadolu Üniversitesi’ne gittik, konuyu açtık. Azerbaycan’da fakülte açma yetkilerinin olmadığını, 1974 yılında Bolanya da Bolanya projesi adı altında bir eğitim toplantısı yapıldığını ve aynı düşünceyle fikir beyan edildiğini, sonuçta da kabul görmediğini söylediler. Bu projeyi rahmetli Atatürk 1937 yılında vasiyet etmiş; ama hiç kimse dinlememiş. Azerbaycan’in, Rusya’nın bir gün dağılacağı kimsenin aklına gelmemiş. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan kendinize yakın bulduğunuz insanlarla hısım ve akrabalıklarla sınırlarınızı genişletemezsiniz. Hısım akrabalıklarla akrabalıklarınızı geliştirebilirsiniz, küçücük ticaretler geliştirebilirsiniz. Ama uluslararası sahada beraber olmak için mutlaka iş birliği yapmanız gerekir. Bu nedenle Anadolu Üniversitesi’ni Bakü’ye getirmek istedim. Türkiye Cumhuriyeti’nin büyüklüğüne her zaman inananlardan biriyim. Türkiye çok büyük bir devlet. Dolasıyıyla bir devlet üniversitesi olsun. Türkiye kendi eliyle, kendi üniversitesiyle, başka bir ülkeye başka bir ülke vatandaşına eğitim ihraç etsin. Ana hedef buydu. Bunun Almanya’da bir örneği var. İncelemek amacıyla Almanya’daki bir üniversiteye gittim. Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının çocuklarına yönelik bir eğitim var. Bu da çok güzel bir uygulama . Azerbaycan ne kadar bizden , ne kadar bize yakın bir ülke olsa da ayrı bir devlet ve farklı bir lisanı var. Başka bir pasaportu var. Sonuç olarak eğitim ihraç edebilme özgürlüğümüz olmadığını anladım. Ben bu vesileyle Atatürk’ün vasiyetinin yerine getirilmediğini bir kez daha anladım. YÖK’e gittim, YÖK Eski Başkanı benim çok sevdiğim saydığım Yusuf Ziya Özcan hocamızı ziyaret ettim. Kendisi , şimdi Polanya elçimizdir. Ona amacımızı söyledim. Hocamız, “ Cemal Bey, böyle bir şey olur; ama, Bolanya devletlerinin hepsine gidip onayını almak gerekir. “ dedi. Ben de, “ Hocam söz veriyorum. Siz bu devletlerin üye listesini ve hocalarının isimlerini bize verin. Ben bizzat bütün üniversiteleri gezerek onay alacağım. Eğer tartışılması gereken bir meseleyse o zaman olağanüstü bir kongre tertipleyin, işadamı olarak bunun sponsorluğunu yapalım. Nerede isterseniz orada bir kongre yapın ve baüşka bir ülkede Türkçe eğitim yapılması şartıyla fakülte açalım. İngilizce eğitim almadığımız için yabancı bir dilde eğitim yapamayız. “ dedim. Şimdi Afyonkarahisar Üniversitesi Rektörü olan Mustafa Solakoğlu hocamızla da orada tanıştım. Yusuf Ziya Hocam, Mustafa Solakoğlu hocamı dönerek, “ Cemal Bey Fatsalıdır ve çok güzel düşüncelerle yola çıkmış. Bu konuda elimizden gelen ne varsa yapalım üniversite eğitimin önünü açmaya çalışalım. Mustafa hocamız UluslarasıÜniversiteler kurulundagörevli. Mustafa hoca meseleye ılımlı bir şekilde yaklaştı ve , “ Yusf Ziya hocam, ben Cemal beyin girişkenliğine hayran oldum.
Bir işadamının eğitime bu kadar gönülden destek vermesi beni çok duygulandırdı. Ben bu konuda biraz araştırma yapmak istiyorum. “ dedi. Mustafa Solakoğlu hocamız verdiği sözü tutarak araştırmalarını yaptı. Ancak bir yerde işin önü tıkandı ve bu prosedürü açmak için tam üç yıl gibi bir sure geçti. Yusuf Ziya hocam Bakü’ye toplantılara katılmak için geldi. Birlikte bölgeleri gezdik. Hocam motorsiklete binmeyi çok sever. Ben de onun için motor almıştım. Hocamız geldiği zaman beraber gezer dolaşırdık, hocamızla bilgi alış verişinde bulunurdum. Hocam, “ Sen beni iyi tanırsın. Ben bir işe başladım mı, müsbet veya menfi, bir sonuç almadan bırakmam. Başladığımız işi yarıda bırakmak bize yakışmaz. Mustafa Hocamız bu konunun takipçisi ve kesinlikle sonuca ulaştırma çabası içinde.“ dedi . Amacımızın peşinde verdiğimiz uğraş bir buçuk yılı buldu. Anadolu Üniversitesini yeniden ziyaret ettiğimizde üniversite rektörü bizleri büyük bir memnuniyetle kabul ederek, “Siz bu prosedürleri aştınız, ben de severek bu işe destek vereceğim. “ dedi. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu güne kadar kendi üniversitesiyle, kendi hocasıyla birlikte çaba sarfederek maddi, manevi hiç bir kuruma ihtiyaç duymadan kendi okuduğu üniversiteyi zor bitirmiş gariban Cemal Yangın’ın teşebbüsüyle eğitim ihraç etti. Bu durum iyiye kullanılırsa dostluğu geliştirir, kötüye kullanılırsa emparyalizm olur. Dolayısıyla o dönem Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül’e durum arzedildi. Sn. Cumhurbaşkanımız Gül de, “ Bu proje eğitim çağımızın en büyük projesi olur. Ama bu projenin bir tek yürütücüsü var, o da Cemal Yangın Bey’dir. Kendisini takdir ediyorum. “ dedi. Bu esnada Sn. Başbakanımız, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’a da bu projeyi arzettik. Kendisi de , “ Bu proje mutlaka desteklenmelidir. “ dedi. Ben de, “ Sn. Cumhurbaşkanım bu projeye çok büyük bir desteğe gerek yok. Zatıalinizin hayır duası ve bu işi yapıyor olanlara “ Yapsınlar “ demeniz bizim için yeterlidir. Başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok. “ dedim. Sözlerim kendisini çok mutlu etti. Girişimlerimiz ve aldığımız onayların ardından bu projeye başladık. Başladığımız yıl 40-45 öğrenci bulabildik. Azerbaycanlı öğrencimiz Türkiye’ye gitmeden kuracağımız interaktif bir video sistemi sayesinde dersleri izleyebilecekler. Bu sistemle hocalar canlı destek verecekler. Böyle bir sistem Türkiye’de olmadığı gibi dünyada da yok. Eğitim modelinde de böyle bir model yok. Bunu yerleştirdik. Bugün 2000 gencimiz mezun oldu, diploma törenlerini yaptık. İnşallah seneye bu töreni Kapalı Spor Salonu’nda hazırlayacağım. Siz de o gün mutlaka davetli olacaksınız. Bunu da şimdiden söylüyorum. Ve bu projenin mezunlarını göreceğiz. 4 lisan, 7 ön lisans programı açtık. Bunların bütün programlarını biz tertipliyoruz. İşadamları Birliği Başkanı olarak hangi iş dallarının Azerbaycan’ın ihtiyaçlarına cevap verebileceğini gözlemliyorum. Geçtiğimiz dönem Çalışma bakanı bir istatik açıkladı, “ Azerbaycan Üniversitelerinden mezun olan 100 gençten 47’sinin meslek dalı yok. “ dedi. Ben Türkiye’ye baktığımda lüzumsuz meslek dalı olduğunu gördüm. Ben üniversitede okutulacak meslek dalları konusunda oldukça hassas davranarak, bir yıl boyunca bir çok araştırma yapıyorum. Önümüzdeki 5 yıl boyunca, bize hangi fakülteler lazım. Onları seçiyorum. Anadolu Üniversitesi’nin senotasına teklif ediyorum. Üniversite bir yıl sonra açılacak fakülteyi öngörüyor ve orada program açıyor. Azerbaycan bu program sayesinde önümüzdeki yıl daha fazla öğrenci alacak. Her yıl yaklaşık 1000 öğrenci almayı düşünüyoruz. Ve 4 yıl boyunca her sınıfa bir genç yerleştirerek yılda bin öğrenci mezun etmeyi düşünüyoruz. Mezun olan gençler vasıflı insane oluyorlar. Bu gençler Türkçe biliyor, Doğal olarak Rusça biliyor. Türkiyenin ve dünyanın en iyi alıcısı Rusya’dır. Rusya çeşitli sebeplerle Türkiye’ den mal almayı tercih etmektedir. Ancak bizim Rusça bilen hiçbir çocuğumuz, işadamımız yoktur. Dolayısıyla Rusya’ya gidip, kadtriya, madriyle diyerek iş olmaz. Tercihan bir dostluk kuracak bir Rusça, bir dostluğu ilerletecek kadar da hukuk bilmek gerekir. O dönemin başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanımız bir 20213 diye bir hedef koydu. 2023, 500 milyon dolar ihracaat. Bugünün şartlarında bu mümkün mü? Değil; ama bu bir hedeftir. Bu bir hayaldir, rüyadır elbette. Bu rüyadan uyanınca, sizin baş yazınızda okuduğumuz rüya yazısı gibi dünyanın enstrümanlarını bir araya getireceğiz. Bunun için en önemlisi olan eğitimdir. Bunu herkes söylüyor ve bunları söyleyenlerin içerisinde en eğitimsizi benim. Eğer diploma eğitiminden bahsediyorsak, Onların her bir tanesinin doktoroları var.Benim ise sadece okumuşluğum var o kadar. Dolayısıyla tüm bunların yerine ben dedim ki, Türkiye 500 milyar doları ihracat yapacaksa, Azerbaycan Üniversitesi’nden biz 2000 genç mezun etmeliyiz. Bu çocuklar, Türkçe biliyorlar, Rusça biliyorlar ve Rus hukuku biliyorlar. Peki bunu daha ileriye nasıl götürebiliriz? Anadolu Üniversitesine gittik. 47 tane eğitimci ve profesörlerini uçağa bindirdik. Dünyanın en büyük üniversiteleriyle görüşme yapmak üzere, Moskova’ya gittik. Moskovadaki işadamı arkadaşlarımdan muhataplarıyla görüşmek için randevular aldırdım. Bunlardan bir tanesi de Rus parlamentosundaydı. Duma’ya gittik, Duma’daki eğitim komisyonu başkanına program anlattık. Komisyon başkanı o yıl 3. dönem milletvekiliydi. Ve iki gözü de kördü. Tüm Rusyanın eğitim işleri bu kişiden soruluyor ve onun başkanlığından geçiyor. Her gittiğiniz ülkede o ülkenin diliyle konuşulması ayrı bir özellik arzediyor. Ben çat pat Rusçamla konuşmaya başladım. Ben böyle konuşunca eğitim komisyonu başkanı kürsüden alkışlamaya başladı. Ben adamın kör olduğunu biliyordum. Bize söylemişlerdi. Biz programı arzettik. Sunumumuzu yaptık. Programın bir yerinde Rusça bana, “ Bir dakika “ dedi. konuşmayı kestim. “ Size bir şey sormak istiyorum. Siz konuşmanızda akademisyon olmadığınızı, bir üniversitede çalışmadığınızı söylemiştiniz. “ dedi. Ben evet dediğim zaman, “Durun, ben sizi tebrik etmeye geleceğim.” dedi. “ Estağfurullah sayın başkan ben kürsüye daha yakınım. Hemen koşarak gelirim “dedim ve yanına gittim. Başkan, “ Rusya bir gün gönüllü bir işadamının üniversitelere destek verdiği gün kurtulacaktır. Diğer türlü Rusyanın yakın gelecekte kurtuluşu yoktur. Bakın bir Türk işadamı kayıtsız şartsız gönüllü olarak üniversiteleri birbirine katıştırıyor. İki üniversiteyi birbirleriyle tanıştırıyor. Ve Türkiye ile Rusya arasındaki ticaretin gelişmesini böyle sağlayacak. “ dedi.
Ülkelerimizin tepede hiçbir sorunu yok. Birbirimizin milli paralarıyla alışveriş imkanı yapma imkanımız var. Amerika bu işe fena şekilde gıcık oluyor. Biz Ruble ve Türk parası ile alışveriş yapıyoruz. Bu şu demektir. Amerika para emparyalizmini red ediyoruz demektir. Bu olay çok büyük bir olaydır. Rahmetli Saddam, aslında koltuğunu Euro’ya yöneldiği için kaybetmiştir. Saddam’ın Amerika’ya ilk baş kaldırması buydu. Dolar fiyatlarını Euroya çevirdi. Bizler de Ruble ve Türk parası alışverişi yapıyoruz. Yeterli mi yetmiyor. Niye? Çünkü Rusya’nın ticari hukuku bambaşka. Biz Avrupa’dan ticari hukuku almışız. Rusya kendi hukukunu kurmuş. Tabii bu seyahat 13 gün sürdü ve tamamladık. Bu arada tüm parlementoyu gezdik. Üniversiteleri , fabrikaları gezdik. Anadolu Üniversitesi hukuk öğrencilerine dedim ki, “ Ey işte sana bir üniversite. Uzaktan eğitimle, kulaktan ve internet üzerinden Rusça ile Hukuk fakültesini bitiriyorsun. Sana bugündenTürk iş piyasasında bugün mezun olan hukukçuların kazandıkları maaşın iki katını teklif ediyorum.” dedim. Neden? Çünkü Azerbaycanla, Rusya’yla, Kafkasyayla, Özbekistanla, Kırgızistanla iş yapmak için Rus ticari hukukunu bilmek gerekir. Bizim şu anda yaptığımız ahbap çavuş ilişkisi. Bu böyle gitmez. Sık sık Türkiye’de televizyon haberlerinde Türk tırları Rus gümrüğünde kaldı. Veya sebze ve meyvelere şu kısıtlamalar geldi haberlerini dinliyoruz. Arkadaşım bunun bir tek sebebi var. Türkiyede istatistik olarak baktığımızda sıfırın altında Rus kontratlarını okuyacak adamlarımız var. Sıfır bile değil. Sıfırın altında. Onlar da eğitimli değiller. Orada kalıp Rusça öğrenen insanlar; ama kulaktan dolma dille, kulaktan dolma bilgiyle kontrat olmaz. Kontrat hukuk diliyle olur. Onun için Anadolu Üniversitesi Hukuk öğrencilerine, “ Hiçbir masrafın olmadan iki okul okuyacaksın. Oradaki üniversitelerde çok ucuz. Yıllık eğitim bedeli tahmin ediyorum 500-600 Euro civarında. Sen burada okurken orada da okuyorsun; ama sadece Rus mahkemelerinde cübbe giyip mahkeme salonlarına çıkamıyorsun. O da burada çıkamıyor. Ama kontrat yapmayı biliyoruz. Hem Türk hukukuna uygun hem de Rus hukukuna uygun. Böylece biz korkusuzca Rusya’nın bir talep doğurmasına izin vermemiş oluyoruz. Malı istediğiniz kadar arzedin. İktisatta temel bir prensip vardır. Mal arzedilerek satılmaz, mal talep ettirilerek satılır. Talep ettireceksin. Nerede bu mal. Kim satıyor. Nereden alabilirim diye talep edecek insanlar. Siz hava 21 derece iken, palto, pardesu almaya gitmezsiniz. İstediğiniz kadar vitrinleri palto, pardüsü gibi giysilerle doldurun, satış yapamazsınız. Hava 14 dereceye düşecek ki, siz pardesünüzü ya evde ya da vitrinlerde arayacaksınız. Bu işin temel prensibidir. Dolayısıyla bu üniversiteler aracılığı ile, Türkiyenin yeni ihracat pazarı Rusyadır. Önümüzdeki 10 yıl bu pazar bizim elimizdedir. Türkiye inşallah bu konuda büyük bir hata yapmaz. Kontrat bazında bir hata yapmaz da bu pazarlar daha da genişler. Bazen şans kendisi gülüyor. Rusya Kırım’ı işgal ediyor. Çok kötü bir durum tabii. Türkiye olarak buna asla evet diyemeyiz; ama, arkasından bize bir şans getiriyor. Rusya Avrupa Birliği’nden tüm yaş, sebze ve meyve alımını yasaklıyor, ambargo koyuyor, “ Türkiye’den mal alacağım ” diyor. Bizim daha önce en fazla ihracat yapan bir işadamımızın 100 milyon dolarlık ihracatı 5 milyar dolara çıkacak. Bir defa 5 milyar dolar ihracat yapacak kapasitesi yok. Tabii ticari olarak 100 milyonu yönettik; ama 5 milyar dolar büyük bir iş. Çok büyük sekment atlıyorsun. Dolayısıyla bunu yazacak hukuk dilimiz, bunu okuyacak hukukçumuz yok. O zaman iş yine ahbap çavuş ilişkisine dönecek. Başkaları gelip Türkiye’yle Masaya oturacak Antalya’da ürettirecek, Rusya’ya bizim ürettiğimiz malı satacak. Bizler, Türkiye’de Rusça bilen eğitim sistemimizle iş hacmimizi daha da geliştireceğiz.
Yangın: “Türkiye’den Rusya’ya ihracat her zaman olacaktır. Bu anlamda Rusya Türkiye ihracatının % 4”ünü şu an için karşılıyor. Türkiye büyük imkânlara sahip bir ülkedir. Eğitimsiz kesinlikle ticaret olmaz. Bu anlamda Anadolu Üniversitesi bana temsilcilik görevi verdi. Fahri doktora görevini verdi. Eğitim hayatına her zaman destek veren birisiyim. Bakü’de açtığımız üniversite’den turizm bölümü öğrencilerini kısa bir süre önce mezun ettik. Büyük elçi ile birlikte diplomalarını verdik. Diploma törenine katıldığım bütün otel çalışanları benim üniversitemden mezun olduı. Toplumda dik durabilmek çok önemlidir. Fatsalı bir işadamı olarak Fatsa sevdalısı bir kişiyim ve yapmış olduğunuz yayıncılık anlayışı takdir edilecek bir durumdur. Bu teşekkürde bir borçtur. Gönül dolusu teşekkürlerimi sunmak istiyorum.” dedi. Yangın: “Barboros Yangın ve Hasan Bursalıoğlu bir gemi ticaretine başladı. Şu anda üç gemileri var. İnşallah gemilerin sayılarını artırırlar. Bir de gayrimenkul geliştirme ofisi kurdular. Gayrimenkul arsalar geliştiriyorlar. Onları uluslar arası pazara sunuyorlar. Barbaros Yangın, çok farklı bir iş kolu olan endüstriyel salata fabrikası kurdu. Yakın bir zamanda açılışını yapacağız ve bu açılışa sizleri de davet edeceğiz. Bu işletmenin bütün sertifikasyonlarını tek defada kazandı. Kendisini tebrik ediyorum. Büyük marketlerle kontratlar yapıldı. Ekim ayı ortasında özel ambalajları ile çıkacak. SALATTA ismi ile piyasada yerini alacak. Kendini geliştirebilen bir sektör” dedi. Projelere çok önem verdiğini ve heyecanlı bir şekilde bu projeleri gerçekleştirdiğini belirten Yangın: “Bakü’de çok önemli olan havaalanını bitirdik. Uluslar arası bir projeydi. Cephe sistemini tamamen biz yaptık. Çok güzel bir kapalı spor salonu bitirdik. Olimpiyatların yapılacağı bir spor salonu yapıldı. Biz çok onurlandık, ülkemiz de onurlandı. Uluslar arası bir ihale idi ve Azerbaycan’da tek yeterlilik alan firma biz olduk. Yeni hayallerimiz var. Yine çalışmaya devam edeceğiz.” dedi.